Modern Yunan Etiğine Doğru
Aziz Yardımlı

idea yayınevi site haritası 
 

 

Modern Yunan Etiğine Doğru

Avrupa Birliği etik bir birliktir, ve bu etik birliğin ulusal değil ama uluslar-üstü olması, evrensel insan haklarının anlatımı olarak tek bir Anayasa ile uyum içinde belirlenmesi gerekir. Avrupa Birliği’nin insan istencinin ussal birliğini, politik gelişimin doruk noktasını tanıtlaması gerekir. Ama Avrupa Birliği’nin ekonomik kaygılar tarafından yaratıldığı ve sözde neoliberal bir ideoloji üzerine dayandığı, egemenliğin herşeye karşın ekonominin bir işlevi olduğu yanılsaması yaygındır. Bu nedenle, Yunanistan’ın yaşamakta olduğu bunalımın yalnızca ekonomik bir problem olduğu neredeyse tartışmasız olarak kabul edilen bir dogma olmuştur.

Yunanistan Avrupa Birliği ile ekonomik bütünleşmeyi kabul ederken küresel yurttaş toplumuna yerel bir etik ile, modern etiğe uygun düşmeyen bir gelenek kültürü ile katılabileceği gibi bir yanılsama içinde idi. Tüm turistik görünüşe karşın, ülkede yasa-egemenliği yaygın olarak çiğnenir. Bununla tutarlı olarak, aşağı yukarı bütün bir nüfus az çok isteyerek kayıt-dışı ekonomiye katılır. Örneğin bir arsa satın alma gibi yalın bir alış-verişte kayıt-dışı ödemeler kapsanır. Son 15 yılda yapılan apartmanların çoğunun alanı izin verilen sınırın ötesindedir. Serbest meslek sahiplerine ödenen paraların büyük bölümü kayıt-dışıdır.* Transparency International’e göre, Yunanistan kamu rüşvetçiliği sıralamasında, İtalya ile birlikte, AB’nin en kötüsüdür.




 

Ülkede vergi kaçırma alışkanlığının bedeli her yıl için yaklaşık €30 milyar olarak hesaplanmaktadır (Brüt Yurtiçi Üretimin %12’si). Yunanistan’da insan yönetir, yasa değil, ve eş-dost kayırmacılığı, akraba kayırmacılığı, rüşvetçilik haklı olanın hakkını haklı olmayana vermeyi sürdürmektedir. Yolsuzlukların parasal değerini ölçmek neredeyse olanaksızdır, çünkü yalnızca paranın el değiştirmesi biçiminde değil, ama kayırmalar, hizmetler, hediyeler biçiminde de yer alırlar. Dünya Bankasına göre, karaborsa Yunanistan “ekonomisinin” üçte birini oluşturmaktadır (İtalya’da %27). Devletin biriken borçları Brüt Yurtiçin Üretimin %160’ı kadardır. Ülkenin €350 milyarlık borcunun artmasını önlemek için yılda %4’lük bir büyüme oranını tutturması gerekirken, yalnızca 2011’deki küçülme oranı %5’tir.**



 

Modern yurttaş toplumuna ve yasa egemenliğine uymayan etiği ile, Yunanistan çoktandır Platon ve Perikles’in Avrupa’ya, Batıya, aslında bütün bir modern dünyaya ussal, etik ve estetik değerlerini sunmuş olan Yunanistanına en az benzeyen kültürlerden biridir. Bir parçası olmayı istediği daha yüksek bir kültüre uymayan bir toplum olarak görünmektedir. Hiç kuşkusuz, Yunanistan’ın sahnelediği trajedi modern dünyada sayısız ulusun yazgısını yansıtır. Küreselleşme Yunanistan gibi ülkelere sıkı sıkıya sarıldıkları geleneksel kültürlerini ellerinden alma gözdağını vermektedir. Çoktandır arkaik olmuş bir kültürel-çoğulculuk dünyasının sözde değerleri modern yurttaş toplumunun kültürel ayrımları silen ve herşeyden önce eşitlik, dürüstlük ve güvenilirlik isteyen ekonomik ilişkiler alanında ilgisiz, önemsiz ve değersiz görünmektedir.

*Understanding the Crisis in Greece: From Boom to Bust. Michael Mitsopoulos and Theodore Pelagidis (2011, Palgrave Macmillan).
**Daily Telegraph, 21 August 2011, “Greece: It’s the corruption, stupid!”

 

 

Yeni Yunanistan’ın Tarihi

1 Yeni Yunanistan’ın Tarihi


15’inci yüzyılda Bizans İmparatorluğunun Osmanlı İmparatorluğu tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, ilk Helenik devlet olan Yunan Krallığı Mayıs 1832’de bir Londra Konferansında Büyük Güçler (İngiltere, Fransa, Rusya) tarafından kuruldu. Navarino deniz çarpışması, 1828-29 Türk-Rus savaşı ve Fransız kuvvetlerinin Peloponez’e girmesi Yunan Devriminin belirleyici askeri öncülleri idi. Lord Byron, Delacroix ve romantiklerin coşkuları ile modern Yunan tarihi klasik Helenik tarihin bir uzantısına dönüştürüldü, Rusya’dan gelen Yunanlıların kurduğu Filiki Etaireia (Dostlar Toplumu) yitik bir Altın Çağın prelüdü olarak görüldü.

 

Bağımsız Yunanistan’ın 1832’de tahta çıkan ilk Helenik kralı bir Roma Katoliği olan Bavyeralı Otto idi. Atina Üniversitesini ve Atina Politeknik Okulunu kuran, Yunan yönetim, ordu, türe ve eğitim dizgelerinin temellerini atan Otto ve Bavyeralı danışmanları Yunanistan’ın yoksulluğunu yenmeyi başaramadılar, halka Osmanlıların uyguladığından daha da ağır vergiler dayattılar ve Büyük Güçlerin Yunanistan’a karışmasını önleyemediler. Otto 1862’de Yunanistan’dan sürüldü. Yunanlıların Kraliçe Victoria’nın oğlu Prens Albert’i yeni kralları olarak istemelerine karşın, bu Büyük Güçler tarafından veto edildi ve yerine genç bir Danimarka prensi Kral George I olarak kabul edildi. Yunanistan’ı 1863-1913 yılları arasında yöneten George’un daha demokratik bir anayasa getirmesine ve tüm yetişkin erkeklere oy hakkı tanımasına karşın, Yunan politikası hanedan karakterini sürdürdü ve halk yasaya değil ama adlara bağlı kalmada diretti. 1890’larda Yunanistan’ın üzüm ve tütün üzerine kurulu ekonomisi Yunan politik bilincinden daha iyi durumda değildi ve yoksulluk ancak Birleşik Devletler’e büyük ölçek göç yoluyla hafifletildi. 1893’te devlet iflas etti ve borçlarını yönetmek üzere Uluslararası Finans Denetimi kabul edildi.

1924’te monarşi kaldırıldı ve ikinci Helenik Cumhuriyet kuruldu. Yeniden kurulan Yunanistan Krallığı 1935’ten 1974’e kadar sürdü. Yedi yıllık askeri cuntadan sonra krallık yeniden kaldırıldı ve üçüncü cumhuriyet kuruldu.

 

Bir Etik Türdeşlik Olarak AB

2 Bir Etik Türdeşlik Olarak Avrupa Birliği


1957’de Roma Antlaşması daha açık ve uyumlu bir Avrupa ekonomik alanı yaratma amacıyla Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) kurdu. 1992’de Maastricht Antlaşması ile Avrupa Birliği yaratıldı ve 2002’de euro 12 ülkenin ortak para birimi oldu.

Avrupa Birliği yerkürenin küçük bir parçasını oluştursa da, küreselleşme sürecinde büyük adımlardan biridir. Küreselleşme modern etik gelişim düzeyine yükselen ulusların en yüksek politik türdeşlik uğruna, evrensel, ussal ve özgür Anayasa uğruna kolektif eylemleridir. Engin bir arkaik değerler bolluğu ile tanımlanan bir kültürel-çoğulculuk bölgesi olarak, sürekli bir savaş alanı olarak Avrupa tarih olmaktadır.

 

Evrensel insan doğasına aykırı ulusal ve etnik ayrımlar tarafından, insanın sonsuz değerine aykırı boşinançlar tarafından, evrensel insanlık duygusuna aykırı ideolojik sapınçlar tarafından parçalanan Avrupa çoktandır demodedir. Modern Yurttaş Toplumu insanları salt gereksinimlerin doyumu uğruna birleştiren ve bu birlik ile bağdaşmayan tüm kültürel takıntıları anlamsızlaştıran ve değersizleştiren nihilistik bir potadır. Onda insan geçerlidir, Alman ya da Yunanlı, Türk ya da Kürt, Protestan ya da Katolik vb. değil. Modern Yurttaş Toplumunun nakiti “Yurttaş”tır ve özgür istencin cisimselleşmesi olarak Yurttaş eşeysel, etnik, ırksal, dinsel ve dilsel hiçbir ayrımcılığı tanımayan ekonomik yapının, ekonomik büyümenin, ekonomik gönencin mimarıdır.

Ama özgür bireysel istenç yalnızca ekonomik değil politik istençtir. Modern yasa Yurttaşın istenci, yalnızca ve yalnızca onun özgürlüğünün somutlaşmasıdır—kendi hakkı çiğneme eğilimlerine karşı zora dayalı bir önlem olarak. Kendi istencine boyun eğen insan özgürdür. Modern Devlet şu ya da bu ekonomik sınıfın, herhangi bir etnik grubun istenci değil, hak, ahlak ve törellik alanlarını nesnel, ussal, genel istenci ile kendisi belirleyen yurttaşın özgürlüğüdür. Ve bunu bur ulus olma duygusu içinde yapar. Tam gelişmiş modern ulusu bir başka tam gelişmiş modern ulustan ayırdedecek bir hiçbir ayrım yoktur: Tümünde ulusal duygu evrensel insan haklarının, duyunç özgürlüğünün ve ussal yasanın duygusudur. Türk, Alman, İngiliz, Norveçli, Bulgar, İspanyol, İtalyan bundan böyle bu evrensel duyguda gerçek egemenliği, gerçek gücü paylaşır.

Evrensel bir insanlık Anayasasına doğru türdeşleşen politik karakteri ile, Avrupa Birliği herşeyden önce evrensel insan haklarının yaratısıdır. Yasa egemenliğinin yaratısıdır. Ve duyunç özgürlüğünün yaratısıdır. Yarışmacı üstünlük kazanma gibi sözde neoliberal dürtülerin değil, ama etiğin sınır tanımayan karakterinin yaratısıdır. Etik yalnızca ekonominin güvencesi olmaktan daha çoğudur. Politik yapının karakterini de tanımlar. Çok değil elli yıl kadar önce, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çoğunun demokrasiye yabancı, giderek düşman olduğu yirminci yüzyılın ilk yarısında Avrupa’nın birliği Lenin’in ve Hitler’in despotik düşlerini süslüyordu. Führerlerin, ducelerin, diktatörlerin kitlelere, yığınlara, halklara tanrılar gibi egemen olduğu o arkaik günlerde düşmanlık, nefret, yokedicilik Avrupa’da varoluşun normal durumu idi. Avrupa’nın yaşadığı ve yaşattığı yabanıllık, yokedicilik ve kötülüklerin insanlık tarihinde çok az benzeri vardır. Bugün tüzel, törel, politik türdeşlik Avrupa’nın yabanıl kültürel çoğulculuğuna bağlı arkaik ayrımları önemsizleştirmekte, aşamalı olarak ortadan kaldırmaktadır.

 

Uluslar ancak gelişimlerinin en yüksek düzeyinde ulus kavramında içerilen türdeş karakteri kazanabilirler. Etik gelişim karakter gelişimidir. Her ulusun ereği evrensel insan haklarının, duyunç özgürlüğünün ve demokrasinin eksiksiz gerçekleşmesidir. Hiçbir ulus evrensel insan haklarını edimselleştirmede, duyunç özgürlüğünü uygulamada, yasalarını belirleme yetkinliğinde başkalarından daha geri, daha yeteneksiz, daha beceriksiz olmayı kabul etmeyecektir. Bu utandırıcıdır. Kulübün dışında, barbarların arasında kalmak kabul edilebilir değildir. Bu birliğin pragmatik sonuçları ne kadar yararlı, kazançlı, kârlı olursa olsun, ulusun gelişmesi eksiksiz ekonomik gönenç ereği tarafından değil, ama ulus kavramının kendi mantığı tarafından güdülür: Etik, ereğine ulaşmadığı sürece, geridir, etik-dışıdır. Eksiksiz ulusal gelişim küresel türdeşleşmenin olanağı ve koşuludur. Avrupa ülkeleri için bundan böyle ulus Avrupa’dır.

Modern etiğin gerektirimleri dikkate alındığında, Yunanistan’ın Avrupa Birliği’ne bütünleşmesi kaçınılmaz olarak etik bir bunalım olarak, geleneksel etiğin modern etik ile çarpışması olarak, etik-dışının etik ile çarpışması olarak yaşanacaktır. Bu gerçekte tüm ülkeler için böyledir ve aralarındaki biricik ayrım daha şimdiden ulaşılan törel gelişim düzeylerinin ayrımı tarafından belirlenir.

Ekonomik büyüme çoktandır salt bir iç pazar değil ama küresel pazar sorunu olmuştur, ve ekonomi çoktandır salt yerel değil ama küresel bir etkinliktir. Ve küresel etiği gerektirir. Sınır tanımayan ekonomi sınır tanımayan bir etik ile birlikte gider, ve insanlığı bölen ve parçalayan etik-türlülüğün sürmesini değil, ama insanlığı dürüstlük, doğruluk ve güvende birleştiren evrensel etiğin yürürlüğe girmesini ister.

Yunanistan’ın ekonomik-etik dönüşümünün Avrupa Birliği ile bir kavgaya dönüşümünün nedeni, geleneksel etiğin modern etiğe karşı her kavgasında beklenmesi gerektiği gibi, kendi sorumluluğunu yadsıma ve hesabı başkasından sorma, faturayı başkasına çıkarma tutumudur. Gelenek düşünmez, çünkü hak ve ahlak onun için daha şimdiden verilidir. Ancak özgürlük kendi sorumluluğunu üstlenme yeteneğini kazandırır. Yunanistan’ın başına gelen hiçbir şeyin sorumluluğunu üstlenmeme alışkanlığı ile bir çizgide, ülke içinden ve dışından kimi yorumcular Yunan kültüründeki bu olgunun zeminini Osmanlı Yunanistanının Osmanlı İmparatorluğu tarafından kötü yönetilmiş olmasına bağlar. Daha başka yorumculara göre Yunanistan’ın ekonomik başarısızlığının sorumlusunun Yunanistan’ın kendisi değil, bundan böyle Osmanlı İmparatorluğu da değil, ama Almanya olduğudur. Yunanistan buna göre yıkımdan sorumlu olanların durumu düzeltmekten, Yunanistan’ı yeniden yapmaktan da sorumlu olduğunu düşünmektedir. Ülkede olan hiçbirşey Yunanistan’ın kendi edimi değildir. Bu eğilim Yunanistan’ın modern tarihi boyunca gösterdiği eğilim ile uyum içindedir. Syriza Avrupa’dan borç istemekte, borcunu ödemek için yeniden borç istemekte, ve bütün bunlar yetersiz olunca Almanya’dan II. Dünya Savaşında uğradığı yıkım için ek tazminatlar istemekte, giderek Putin’den bile borç istemektedir.

 

Yunan Etiği ve
Yunan Ekonomisi


Geri etik kültürler ileri kültürleri anlamaz, çünkü bir ulusun etiği onun için ulaşılabilecek en yüksek, en iyi etik düzeyi olarak görünür, bilinir ve doğrulanır. Her kültür dünyayı ancak kendi etik terimlerinde anlayabilir. Etik-dışı kültür bir politik güvensizlik, ekonomik güvensizlik, bireysel güvensizlik kültürüdür. Onun için güven bütününde bir aldanmaca, dürüstlük tehlikeli, doğruluk yalan, insan saçma, ve varoluş anlamsızdır. Avrupa Birliği ancak politik güven üzerine olanaklıdır.

3 Yunan Etiği ve Yunan Ekonomisi




 

Yunanistan’da vergi kaçıranların en önünde serbest meslek sınıfları gelir.* Vergi kaçırma Yunan politikacıları tarafından “ulusal spor” olarak kabul edilir ve örneğin 2009 yılı için başlıca saymanlar, dişçiler, avukatlar, doktorlar, mühendisler, özel öğretmenler ve finans danışmanları gibi özel meslek sahipleri tarafından kaçırılan vergi miktarının Yunanistan yıllık bütçe açığının yaklaşık üçte biri olan €28 milyar kadar olduğu hesaplanır (aynı yıl için brüt yıllık üretim €235 milyar ve toplam vergi tabanı €98 milyar olarak hesaplanmıştır). Nüfusun genel kanısı 2013 sonrasında rüşvetçilik düzeyinin azalmaktan çok arttığı yönündedir.

Fakelaki
2014 yazında Atina’nın en büyük devlet hastanelerinden birinde bir asansör bozuldu. Onarım için gelen teknisyen gözlerine inanamadı: Asansör boşluğunun dibinde diz boyu fakelaki yığını birikmişti.** Yunanistan yalnızca Platon’u ve Perikles’i bütünüyle unutmakla kalmamış, ama Hippokrates’i de kendisinden saymaz olmuştur. Ekonomik krizin patlak vermesinden beş yıl sonra, kimi Yunanlılar herhangi bir ceza korkusu olmaksızın, herhangi bir duyunç rahatsızlığı duymaksızın, yolsuzluğu, rüşvetçiliği ve vergi kaçırmayı sürdürüyorlardı. Hastanelerdeki yakınmalar moral bir yıkımı açığa serdi: “Kimi doktorlar, giderek kamu görevlisi doktorlar bile açıkça para istiyorlar. Testleri yapmadan önce istiyorlar. Sonuçlarınızı geri alacağınız zaman da istiyorlar” (Maro Kouri, Atina).*** Fakelaki ya da içi para dolu “küçük zarf” hastalanan, yaralanan, giderek bir bölümü yaşama tutunabilme kavgası vermekte olan insanların doktorlara sundukları küçük-rüşveti anlatan bir sözcüktür. Bu küçük alış-veriş ilişkisinde doktorlar hastalarından bir miktar para almakta ve onlara sağlıklarını, yaşamlarını vermektedirler. Ama fakelaki ile trampa ettikleri şey karakterleridir. Dürüstlüğün etik demek olduğunun bilincinde değildirler ve insan yaşamına değer vermemekte, çünkü değer vermeyi bilmemektedirler. Değer tinseldir. Fakelaki materyal. Küçük-rüşvetçiliğin Yunanistan’a faturası büyüktür ve 2011 için €554 milyon olarak hesaplanmaktadır. Ama bu faturaya ek olarak çıkan ikinci bir faturanın, insan karakterlerinden yitirilen değerin niceliği hesaplanamamaktadır.

Hangi büyüklükte olursa olsun, rüşvetçilik ve dolandırıcılık etik olarak en düzgün ülkelerde bile eksik değildir. Ama Yunanistan’ı göreli olarak daha temiz ülkelerden ayırdeden şey onda rüşvetçiliğin aşağı yukarı bütün bir nüfusa bulaşmış olması, moral bir sorun olarak görülmemesidir. Rüşvet yaşamın olağan bir koşulu olarak algılanmaktadır.

*The Guardian, 9 September 2012, “Primary Greek tax evaders are the professional classes.”.

**The Guardian, Wednesday 3 December.

 

Politik Partiler
Yunan halkının %90’ı için politik partiler rüşvetçi ya da aşırı rüşvetçidir. Ve bu partiler politik istencini anlatmanın başka bir yolunu bulamayan aynı %90’ın yarattığı partilerdir. Bu enteresan durum yalnızca rüşvet vermenin rüşvet almak ile bir ve aynı olduğu olgusunu doğrulamaktadır. Halk politik gücünü sol ve sağ maskeler takan demagogların, etik-dışı politikacıların eline bırakmakta, sorunu çözememekte çünkü sorunu sürekli olarak kendisi yaratmaktadır. Yunanistan’da politika daha nitelikli ve daha düzgün yasalara ulaşmanın aracı değil, ama bugünlerde ekonomik ve etik sorumluluğu Avrupa Birliği’nin ve özellikle Almanya’nın üzerine atmak için üstlenilen bir gösteridir.

Etiğin Öğrenilmesi Etiğin Yaratılmasıdır
2010 yılında doldurulan vergi formlarına göre Atina’nın kuzey banliyölerinde yalnızca 324 konutta vergi kapsamına giren yüzme havuzunun bulunduğu bildirildi. Bunun üzerine vergi memurları uydu fotoğraflarını incelediler ve rakamın 17.974 olduğunu saptadılar.* Yunanistan’da bu işlerin normal durumudur. Bir etik bozulma, yüksek bir ahlaksal gelişmişlik düzeyinden aşağılara düşüş söz konusu değildir çünkü şimdiye dek törel bir yükseliş olmuş görünmez. Bir gazete bayii olan Ioannis Plakopoulos “Büyümemiz gerekiyor,” dedi. “Kandırmamayı ve başkalarının kandırmasına izin vermemeyi öğrenmemiz gerek.”**



 

Homo sapiens yalnızca bilen değil, ama duyuncu da olan bir varlıktır. İyiyi ve kötüyü, doğruyu ve eğriyi bilme ve doğru ve iyi olanı isteme yeteneği ile donatılıdır, ve bu öz insanın moral yüksekliği ve değeridir. Ussal, moral ve estetik donatımı ile insan bütün bir varoluşun en yüksek yaratısı, daha yükseği olmayan idealidir. Ahlaksal yeti insana verili olsa da, pozitif etik normlar doğuştan değildir. Yaşanırlar, öğrenilirler, ilkin kötü olana iyinin, eğri olana doğrunun, çirkin olana güzelin değerinin yüklenmesine karşın, insan bu kendi yanlışlarını doğrulara çevirme, kendini gerçek değerlerine doğru, bütünüyle düzgün bir varlığa doğru eğitme gücünde ve istencindedir. Realiteler kavramlarına uygun olmaya doğru gelişirken, insan bu kendi etkinliğinde gerçek ‘kendi’sini bilmeye, ideal Ailesini, ideal Toplumunu, ideal Devletini kavramaya, insan olarak gerçek, evrensel, küresel etik karakterini oluşturmaya başlar. Etik normların öğrenilmelerinin gerekmesi olgusunun kendisi her bireyin, her toplumun gelişim sürecinde kaçınılmaz olarak etik-dışı ya da etik-öncesi davranışların yaşandığı bir hamlık evresinden geçilmesi gerektiğini gösterir. Bu tarihsel kültürel-çoğulculuk, kültürel-görelilik durumunda, etik-dışının algılanması etik olanın, doğru, dürüst ve iyi olanın anlaşılması ile birlikte gider ve toplum ancak bu algı temelinde pekişen güven duygusu içinde varlığını sürdürebilir. İnsanlar normal olarak ve ussal olarak doğrudan, dürüstlükten, güvenden yanadırlar. Ama etik-gerilik kültürlerinde ayrı ayrı değerler ile, ya da daha doğrusu ayrı ayrı değersizlikler ile birbirlerine yabancı bireylerin birbirlerine güvenme yetenekleri de olanaksızdır. Etiklerinin kollektif olmasının gerekmesi ölçüsünde, bir etik minimumunda güvensizlik, mutsuzluk, anlamsızlık içinde ancak varlıklarını sürdürmeyi başarabilirler. Ve ekonominin işlemesi, ekonomik büyümenin sürmesi etik değerlerin etik-dışı alışkanlıklara üstün gelmesi koşulu üzerine dayanır.

*The New York Times, Greek Wealth Is Everywhere but Tax Forms.

**Aynı yer.

RÜŞVET FİYAT LİSTESİ (2011-2012)*

 

Hizmet tipi

 

Min.

Max.

KAMU SEKTÖRÜ

KAMU HASTANELERİ

İşlem/Ameliyat

2011

€100

€30000

2012

€50

€20000

Bir davanın hızlandırılması

2011

€30

€20000

2012

€10

€7000

VERGİ DAİRELERİ

Borç tasfiyesi

2011

€300

€10000

2012

€500

€4000

Mali kayıtların denetimi için düzenleme

2011

€100

€20000

2012

€100

€1000

Bir davanın hızlandırılması

2011

€10

€30000

2012

€200

€1.000

LİSANS
(İNŞAAT
KURUMLARI)

Bir inşaat izninin çıkarılması

2011

€200

€8.000

2012

€100

€7.500

Bir davayı hızlandırma

2011

€200

€600

2012

€50

€5.000

Yasadışı inşaatın bir çözüme bağlanması

2011

€200

€5.000

2012

€400

€3.000

ÖZEL
SEKTÖR

SAĞLIK HİZMETLERİ
(HASTANELER, KLİNİKLER)

İşlem/Ameliyat

2011

€150

€7.000

2012

€90

€25.000

Tıbbi testler

2011

€30

€500

2012

€10

€3.100

TAŞITLAR

Taşıt denetimi (VTCC)

2011

€20

€100

2012

€20

€200

Sürücü belgesi

2011

€40

€500

2012

€100

€300

Transparency International tarafından yapılan anket çalışmalarının altıncısının verilerini özetleyen ve kemer sıkma politikasının etkilerini gösteren bu küçük-rüşvetler tablosu Ocak-Aralık 2012’de 12.014 kişinin sorgulanması üzerine dayanır. Sağlık kesiminde 2011’de ortalama rüşvet masrafı €1399 iken, bu 2012’de €1228’ya düşmüştür. Özel kesimde ortalama €1406’dan €1442’ya yükselmiştir.*

Bugün Yunanistan’da ticari bir sözleşmenin yürürlüğe koyulması için gereken yasal işlemler dört yıldan daha uzun bir süreyi gerektirmektedir. (Örneğin World Bank tarafından 186 ülke için yapılan bir 2015 anketine göre, Yunanistan inşaat izinlerinin alınmasında 88’inci, elektrik almada 80’inci, sözleşmeleri yürürlüğe koymada 115’inci (Türkiye: 38), vergileri ödemede 59’uncu sırada gelmektedir.)**

Yunan etiği ülkenin euro bölgesine girmesi ile birdenbire kötüleşmedi. Euro bölgesine giriş Yunanistan’a geri ödeyebileceğinden çok daha fazla borç alma olanağını sağladı. Herşeye karşın, Yunanistan’ın borcu Syriza 2014’te hükümeti kurmadan önce yönetilebilir bir durumda idi ve bütçe kesintilerine ve vergi reformuna karşı çıkan radikal sol partinin savurganlığı ve beceriksizliği ülkenin borcunu altından kalkılamaz duruma getirdi. Portekiz 2014’te, İrlanda 2013’te ve İspanya 2014’te ekonomik problemlerini çözdü ya da hiç olmazsa bir ölçüde hafifleterek bir ekonomik büyüme oranını yeniden yakaladı. Yaşanan tüm ekonomik güçlüklere ve acılara karşın, işsizliğe, parasızlığa, giderek nüfusun önemli bir bölümünün edimsel olarak yaşadığı açlığa karşın, radikal solun tüm tutucu politikalarına, propagandalarına ve demagojilerine karşın, bu ülkelerden hiç biri Avrupa Birliği’nden ayrılmayı ve kendi demode kabuğuna kapanmayı düşünmedi. Yunanistan’ın kendisi de aralarında olmak üzere, tümü de sanki çok daha iyi bir gelecek uğruna kendi köhnemiş etiklerinden, çoktandır anlamsızlaşmış, gereksizleşmiş kültürel yapılarından vazgeçmeyi istermiş gibi, henüz gerçek doğasını tam olarak anlamadıkları Avrupa Birliği’ne sarılmada en küçük bir duraksama göstermedi.

*Transparency International, Greece: The cost of a bribe.

**World Bank, Doing Business in Greece.

 

Yunanistan Euro Bölgesine
Nasıl Girdi?

4 Yunanistan Euro Bölgesine Nasıl Girdi?


Tüm Balkan ülkelerinin toplam ekonomisinden daha büyük ekonomisi ile Yunanistan servis (%85), endüstri (%12) ve tarım (%3) sektörlerinin 2013’te yarattığı $242 milyar brüt yıllık üretim ile AB’nin 15’inci büyük ekonomisidir. Buna göre Yunanistan yüksek yaşam ölçünleri ile gelişmiş bir ülkedir.

 

Yunanistan 2000’de AB Ekonomik ve Parasal Birliğine kabul edildi. Üyelik 1999 yılı rakamları ile göreli olmak üzere enflasyon oranı, bütçe açığı, kamu borcu, uzun-erimli faiz oranları gibi bir dizi ölçüt üzerine dayanıyordu.

2004’te yapılan bir finansal denetimden sonra Eurostat bütçe açığı için istatistiklerin PASOK hükümeti tarafından 1999 yılı için olduğundan düşük gösterildiğini saptadı. Bütçe açığı oranının yanlışlanması başlangıçta küçüktü (%3’ün altında olması gereken ve öyle gösterilen borç/(brüt yıllık üretim) oranı gerçekte %3,1 idi). Ama oran daha sonra her yıl artarak 2009’da %12’ye patladı. Kimi zaman büyük askeri harcamalar hesap dışı bırakıldı, kimi zaman milyarlara varan hastane borçları. Ayrıca Goldman Sachs, JPMorgan Chase ve sayısız başka banka Yunanistan, İtalya ve başka birçok Avrupa ülkesine borçlanmalarını gizleyecek yöntemler kullanarak kredi sağladı. Bankalardan alınan krediler “takaslar/swaps” olarak gösterildi ve bu yolla alınan krediler borçlar olarak kayda geçirilmedi. Böylece süreçte Maastricht kuralları çiğnenmemiş oldu.* Ama sonuçta ülkenin daha şimdiden yüksek olan borcu daha da arttı.

Yunanistan 2009 Ekiminde yıllardır bütçe açığını düşük gösterdiğini, bütün bir dünyaya yalan söylediğini açıkladıktan sonra finansal marketlerden borç alamaz oldu. Kredi notu düşürülmüştü. 2010 baharında iflasa doğru sürüklenmeye başladı. Bunun önüne geçmek için IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu tarafından Yunanistan’a toplam €240 milyar olan iki uluslararası kurtarma paketi sunuldu. Buna karşılık olarak önemli bütçe kesintileri ve etkili bir vergi politikasının uygulanması istendi. Bu büyük yardıma karşın, Yunanistan ekonomisini düzenlemeyi başaramadı. Ekonomi beş yıl içinde dörtte bir kadar küçüldü ve işsizlik oranı %25’in üzerine çıktı. Kurtarma paketleri başlıca borçların ödenmesi için kullanıldı.

* Greece’s debt managers agreed a huge deal with the savvy bankers of US investment bank Goldman Sachs at the start of 2002. The deal involved so-called cross-currency swaps in which government debt issued in dollars and yen was swapped for euro debt for a certain period -- to be exchanged back into the original currencies at a later date.

 

 

Etik, Ekonomi ve
Politika

5 Etik, Ekonomi ve Politika


Ekonomik bunalım modern bir fenomendir çünkü modern ekonominin kendisi henüz şekillenmekte olan bir süreçtir. Gelişimini tamamlamış ve değişime kapanmış bir yapı değil ama öngörülmesi olanaksız etik-temelli problemler ve krizler ile karşılaşmak zorunda olan bir keşif ve etik uyarlanım sürecidir. Modern ekonomik süreç insanın kendisini yapmasının ve böylece tanımasının olanağıdır. Bu düzeye dek, ekonomik bunalım her durumda özsel olarak modern etik normların eksikliği zemininde yaşanır, bozulmaları ya da çiğnenmeleri zemininde değil.

Adam Smith için, aslında ekonomide istenç etmenini tanımayan bütün bir ekonomi politik için görülmez el olan şey henüz deneyimlenmemiş ve dolayısıyla kavranmamış olan etik normların, istenç belirlenimlerinin işlevidir. 1930’ların borsa çöküşü ile tetiklenen Büyük Bunalımından yaygın finansal düzenleme ve denetim yokluğu zemininde ortaya çıkan 2007-08 ekonomik bunalımına ve onu izleyen son Avrupa borç bunalımına dek, yaşanan tüm bunalımların nedeni değişmez doğa yasaları gibi insan istencinin dışında yatan “ekonomik yasalar” değildir. Ekonominin yasalarını insan yapar, ve bunların etik nitelikte olması, eş deyişle haklı ve iyi olması gerekir.

Ekonomik ilişki istenç ilişkisidir. Ekonomik bunalımın zemini ekonomik ilişkiye, özsel olarak sözleşme ilişkisine giren insan istencinin kendisinin geriliği ya da zayıflığı, ve hırs, çıkar dürtüsü gibi etmenlere yenik düşmeye açık olma düzeyidir.

Bir zamanlar ekonomik bunalımların neredeyse mekanik bir kurallılık ile dönemsel olarak ortaya çıktıklarına inanılırdı. Bugün yaygın olarak bunalımlar önce borsaların ve arkadan bankaların çöküşüne bağlanır. Ama bu çöküşlerin kendileri görülür bir elin, borç üzerine kurulu bir kültürün, denetimsiz, düzensiz ve ölçüsüz borçlanmanın sonucudur. Modern ekonominin güven ilişkisi temelinde işlediği düzeye dek, ekonomik denilen bunalım sözleşme ilişkilerinin işlememesinden, dürüstlük duygusunun gelişmemişliğinden doğar. Dürüstlük yoksunluğu istençsizliktir çünkü hırsa yenik düşen bir istenç istenç değildir. Moral yetersizlik, bireylerin neyin doğru olduğunu çıkarmada yaşadıkları sorun yasaların yetkesi yoluyla ancak bir ölçüde giderilebilir. Çözüm her bunalımın arkasından çıkarılan yeni yasaların gücünde aranır. Ama, göreli olarak çok yakınlarda başladığı gibi, şirketlerin etik niteliklerinin denetimi ile ilgilenen şirket üst-yönetimi şirket etiğini şirket etiği ile ilgili sorunları şirketin kendi içinden ve şirketin bütününde çözüme bağlamanın gerçek çözümünü hedefler.

 

Dolandırıcılık, rüşvetçilik, yolsuzluk, kayırmacılık ekonomiye ait terimler değildir, çünkü etik-dışıdırlar ve ekonomik bunalımların zemininde yatan sözde gizli elin bileşimine katılırlar. Finansal bunalım bu düzeye dek toplumun özsel olarak etik bir bunalım yaşamakta olduğunun göstergesidir.

Avrupa, özellikle Almanya ve Kuzey Avrupa ülkeleri bir Avrupa ülkesi olan Yunanistan’a doğal olarak kendi etik normlarının terimlerinde bakma alışkanlığındadırlar: Yasallık, dürüstlük, güven. Ve böyle etik normlara uygun olduğu varsayılan bir ülkenin yaşamakta olduğu ekonomik problem etik bir problem olarak değil, salt raslantısal bir talihsizlik olarak algılanır. Popüler bilinç bir kültürel-çoğulculuk dünyasında her kültürün kendine özgü bir etik yapılanma içinde olduğunu düşünmez, empati yapmaktan hoşlanmaz, ve görüngüde olan ile yetinir. Aslında Yunanistan böyle ekonomik-etik bunalıma ilk kez düşmemektedir ve tarihinde (başka pekçok ülkenin tarihinde olduğu gibi) devlet iflasları yeni değildir. Dış borçlar daha önce 1826, 1843, 1860 ve 1894 yıllarında da ödenmemişti.* Yunanistan (yine başka ülkeler durumunda da olduğu gibi) iyi hükümet, hesap verebilirlik ve yasa egemenliği gibi özsel etik kriterler açısından sorunludur.

Daha geniş bir ekonomik alanda, AB’de beş yurttaştan dördü (%78) ülkelerinde rüşvetin ciddi bir sorun olduğunu, dahası sorunun son yıllarda daha da ağırlaştığını kabul etmektedir (Yunanistan’da oran %95; Danimarka’da %22).** Kendilerinden rüşvet istendiğini kabul eden yurttaşların EU ortalaması %9’dur (Danimarka için, %1; Yunanistan için, %16; Romanya için, %26).

Ekonomik sözleşme ilişkisini çürüten ve çalışan bireyin ve toplumun haklarını çiğneyen rüşvetçiliğin yaygınlığı politik düzlemde demokrasinin ve yasa egemenliğinin zayıflığının bir belirtisidir. Kendini ekonomik başarısızlıkta ele veren etik gerilik hiç kuşkusuz politik alanda daha başarılı bir performansa yetenekli değildir. Kendileri rüşvet ve yolsuzluklar sürecinde etkin rol oynadıkları sürece, politik partiler etik sorunları gün ışığına çıkarmak ve tartışmak yerine sorumluluğu başkalarında arayacaklardır. Ve halkın patileri oldukları sürece, kendilerine oy veren halkın etik hamlığından ve geriliğinden söz etmeyecek, toplumun tüm dokularında işleyen yolsuzluk, dolandırıcılık ve rüşvetçiliği görmezden geleceklerdir. Yunan politik partilerinin yaptığı şey ülkenin etik notunun düşüklüğünü kabul etmek yerine, sorumluluğu başkalarının üstüne, giderek onlara el uzatanların üstüne atmaktır. Halk bu partileri dinlemektedir çünkü bu partiler etik problemin halka ait olması kadar halka aittir, etik problemin sürdürülebilirliğinin güvencesidir. Etik-dışı halkın ve etik-dışı partilerin tangosunu bozmanın, kısır döngüyü kırmanın yolu özgürlük bilincinin kavranmasına ve böylece insan öz-değerinin kazanılmasına bağlıdır.

Yurttaş Toplumunda devlet görevleri ve kurumları yurttaşlık istencinin anlatılmasının yollarıdır, bir “güç konumu” değil. Bu konumların ve kurumların kişiselleştirilmesi, kişisel kazanç ve çıkar araçları olarak kullanılması yalnızca sevgili önderlerin değil, istençlerini onlara teslim eden çoğunlukların politik geriliğinin göstergesidir. Önderlerin politik gücünün biricik anlamı halkın politik güçsüzlüğü, istençsizliğidir. Modern döneme sarkan despotik kültürlerde görüldüğü gibi, kimi tekil bireylerin elinde yoğunlaşan muazzam politik güç halkın eşit ölçüde muazzam istençsizliği tarafından yaratılır ve beslenir. Ama bu güçsüzlük evresi aynı zamanda halkın kendini demokrasiye eğitme ve kendini özgürlük ile onurlandırma sürecinin acılı ve öğretici gerilik deneyimleri ile doludur. Ekonomik yolsuzluk kültürü evrensel kalkınma ve gönencin artması için engelleyicidir, çünkü böyle güvensizlik kültürü ekonominin ruhu ve enerjisi olan sözleşme ilişkilerinin gelişmesini engeller. Böyle kültürlerde dürüstlük ve yetenek gelişmez. Güvensizlik, korku, ve mutsuzluk sürer.

*Reinhart, Carmen (2010). "Greece: Crises dates, 1800–2010."(http://www.carmenreinhart.com; Excel file; economic database).

**Special Eurobarometer (European Commission): Attitudes of Europeans towards Corruption / Full report.

 

 

Etiğin Öğrenilmesi
Etiğin Gelişimidir

6 Etiğin Öğrenilmesi Etiğin Gelişimidir


Ekonominin ereği insan gereksinimlerinin sınırsızca karşılanması, insanın doğal ve tinsel gereksinimlerinin evrensel-küresel ölçekte doyumudur. Özgürleşme insan gereksinimlerini arttırırken, bunların doyumu için gereken ekonomik ve etik gelişim de olanağını özgürlükte, istencinin bilincinde bulur.

İnsan toplumda salt kişisel çıkar dürtüsü, salt bencillik güdüsü ile davrandığı ölçüde rüşvet, yolsuzluk, dolandırıcılık vb. ilişkileri içinde yiter, küçülür. Bu geriliğin sorumlusu geriliğin kendisi, ve özgürlüğü kazanmanın yolu özgürlüğü uygulamanın kendisidir. Özgür istenç hırsın dürtüsünün üstesinden gelmeyi öğrenmediği sürece, insan hırsa köle olduğu sürece ekonominin kendisi ekonomi karakterini kazanamaz. Bu düzeye dek, ekonominin gelişimi toplumsal etiğin gelişimi ile bir ve aynı şeydir. Bunun bir sonucu etiğin öğrenilmesinin zorunlu olmasıdır. İnsan ahlaklı olarak doğmaz. Pozitif etik belirlenimler insan beyninde basılı değildir. Gelişmeleri insanın ahlaksal ve törel bir varlık olarak gelişmeye açık olmasına, özgürlüğe, değişim ve yeniliğe açık olmasına bağlıdır. Bu nedenledir ki erken kültürel biçimlerde pıhtılaşmış halklar kendini yineleyen düşüncesiz ve istençsiz bir alışkanlık yaşamında moral, törel ve tüzel olarak daha öte gelişmez, değişime ve yeniliğe direnmeyi erdem olarak görürler. İnsan duyunç yetisi ile doğar, duyuncun bilinci ile, özgürlük bilinci ile, neyin doğru ve neyin eğri olduğunun bilgisi ile değil. Buna göre doğrunun ve eğrinin, iyinin ve kötünün ne olduğu öğrenilmeli, ve bunun için insan yukarıdan buyruklar, imperativler almaya ve beklemeye son vermeli, iyiyi ve doğruyu kendi özgür duyuncunda bulmalıdır. Etik gelişim, ve ekonomik gelişim özgürlüğü, kendi duyuncunu ve istencini uygulamayı öğrenmeyi gerektirir: Moral olarak büyümüş bireylerin toplumunu, modern yurttaş toplumunu.

 

Bu nedenle ekonomik kemer sıkma, kısıntılar vb. beklenen ekonomik iyileşme sonucunu getirmez ve ancak daha şimdiden geçici olan bir problemi çözebilirler. Dahası, bu önlemlerin uygulanmasının kendisi insanlarda etik karakterin gelişmiş olmasını öngerektirir. Bu nedenledir ki Yunanistan’a dayatılan finansal yaptırımlar en iyisinden bir ceza gibi görünür, bir çözüm olarak değil. Etik kimlik bir şablonun dolaysızca bilinç üzerine uygulanması değil, ama özgürlüğün zaman içinde yerleşmesi, insanların dürtüsel, öz-çıkarcı, bencil alışkanlık ve eğilimlerini duyunçlarının denetimi altına almayı öğrenmelerini, kendi doğal ve bilinçsiz yanlarına karşı özgür olmalarını gerektirir. Bu olanaklıdır, çünkü insan doğası doğrudan, iyiden, güzelden, bilgiden vb. yanadır. Bu onun özsel ussallığı gereğidir. Bu olgunluktan yoksun olan kültürler rüşveti, kayırmacılığı, ayrımcılığı, giderek apaçık yolsuzluğu ve yasasızlığı bile iyi ve doğru ve haklı sayarlar, çünkü duyunçlarında gelişmemişlerdir. Ekonomik gerilik etik gerilikten başka birşey değildir. Rüşvet yalnızca az-gelişmiş ülkelerde değil, ama kazançlarını rüşvet yoluyla arttırmayı bilen gelişmiş ülke şirketleri için de sorundur. Yalnızca politikacıların ve partilerin değil, ama onlara oy vermek zorunda kalan milyonların da sorumluluğudur. Suç rüşvet alanların değil, ama verenlerin de suçudur. İnsanlar etik-geriliğin bedelini yalnızca ekonomik gönençlerinden değil, ama öz-saygılarından, öz-değerlerinden öderler. Küçük çıkarlarına teslim olmanın mutlulukları pahasına olduğunu anlayamazlar. Ahlaksızlık dışsal sefilliğin olduğu gibi içsel sefilliğin de yaratıcısıdır.

Yunanistan için gerekli olan ekonomik denetim aynı zamanda etik denetimdir. Ama bunu kim yapacaktır? Geri bir etik yapının kendini etik olarak denetlemesi ve düzeltmesi olanaklı mıdır? İnsanlığın tarihinin kendisi bunun olanaklı olduğunu göstermiştir. Öznel özgürlük, duyunç özgürlüğü tüm etik gelişim sürecinin gerçek etik normlara erişilinceye dek akışkan kalmasının güvencesidir. Duyuncun kendisi gelişen bir yetidir, ve ahlakın ve etiğin gelişmesinin biricik koşulu tikel bir kültürel evrede takılıp kalmamaktır. Özgürlüğü insanın en iç doğasında, duyuncun kendisinde kazanmak, doğruyu ve iyiyi istemeyi başarabilmek tinsel gelişim sürecinin biricik koşuludur.

 

Syriza’nın
İdeolojik Politikası

7 Syriza’nın İdeolojik Politikası


Seçimleri kazandıktan ve yemin ettikten hemen sonra, Alexis Tsipras’ın ilk eylemi II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgal kuvvetleri tarafından öldürülen Yunan direniş savaşçıları adına dikilen anıtı ziyaret etmek oldu. Çevresindekiler haykırıyordu: “Direniş ulusların tutması gereken yol olmalıdır!” Sanki II. Dünya Savaşı sona ermemiş, Almanya yenilmemiş, savaş sona ermemişti. Syriza’nın demagojisinde “savaş” sözcüğü ülkenin içinde bulunduğu durumu özetlemek için sık kullanılan bir sözcüktür. Tsipras savaşı sürdürerek ve direnerek Yunanlılara “vakarlarını, öz-değerlerini yeniden kazandırmak” istiyordu. Yalnızca, bu kez direnişin ülkenin kendini kendi içinde besleyen etik gerilik kültürüne karşı olması gerektiğini görmüyordu. Yunanistan’ın özgürlük gibi bir lüksü olmadığına göre, hiçbirşey yapmadığına göre, sorumluluk da ona ait olmamalıydı.

 

Alexis Tsipras’ın realitesinde Yunanistan’ın problemlerinin kaynağı bütünüyle dışsaldı: “Yabancı tefecilerin” kafasında tek bir şey var: “Yunan halkının yoksullaşması ve ülkemizin satılması.” Avrupalıların tek bir hedefi var: Egemen Yunan ulusunun sonunu getirmek: “Yunanistan’ın bir kez daha Alman mandası olmasını önlemeliyiz. Biz bir Alman kolonisi değiliz.”* Almanya’nın yalnızca Yunanistan’a para akıtması gerekiyordu—ve çenesini kapamalıydı. Benzer bir Avrupa karşıtı rhetorik bir neo-Nazi organizasyon olarak görülen Altın Şafak tarafından da kullanılmaktadır. Syriza ülkenin “kapitalist” ekonomik yapısını devirmeyi isteyen radikal sol bir gruptur. Altın Şafak ise yayınlarında Hitler’i ve Mein Kampf’ı öven radikal sağ bir çete. İkisi de kitlelerin duyguları ve tepkileri üzerine politika yapan örgütlerdir. Yunan etik ve politik olgunluk düzeyini temsil eden Tsipras’ın demagojisinde ülkedeki endemik yolsuzluklara, rüşvetçiliğe, aşağı yukarı tüm mesleklerin katıldığı kronik vergi kaçakçılığına hiçbir zaman hiçbir gönderme yoktur. Seçmen incitilmemeli, moral yetersizlik yalanlar ile örtülmelidir. Yunan borçları emperyalist komplonun sonucudur. Ekonominin tam yıkımının ve “gelişmiş” bir Avrupa ülkesinde insanların açlık çekmeye başlamasının sorumlusu “uluslararası kapital”dir, ulusal kapital değil, ve “Angela Merkel’in yanlış Protestan ilkeleridir,” Tsipras’ın doğru Ortodoks ilkeleri değil. Doğru ilkeleri ile uyum içinde, Tsipras kısa bir süre önce Rus başkanı Putin’den para isterken durumu çok güvendiği dostuna “Yunanistan’ın problemi bir Yunan problemi değil, ama bir Avrupa problemidir” sözleri ile açıkladı. Putin’in yanıtı “Evet, doğru,” oldu. “Eğer birine borcunuz çok büyükse, o zaman bu sizin probleminiz değil ama borçlu olduğunuz kişinin problemidir.”

Belki de Tsipras için yapılacak en iyi şey 2002’de tam olarak aynı kamu borçları bunalımından geçerek iflasını bildiren Arjantin’in öğüdünü dinleyerek “iflas” etmekti. Ama Tsipras bu öneri ile ilgilenmedi. “Yunan halkı kendini ültimatoma kaşı büyük bir ‘Hayır’ ile savunmayı” deneyecekti. Yunanistan özgür olmadığına ve yaptıkları kendi edimi olmadığına göre, olan bitenden sorumlu tutulamazdı. Halka ancak duymak istediği şeyler söylenmeliydi. Avrupa Birliği’nde ve euro bölgesinde kalmak Yunanistan’ın borçlarını ödemek için gereksindiği milyarlarca euroluk yeni borçları elde etmenin biricik yoluydu. Tsipras “inanmadığı bir metni” imzaladı. Bunalım zamanlarında “ideolojik arılık” olamazdı.**

Tsipras çocukluğundan bu yana özellikle Che Ernesto Guevara’nın bir hayranı idi. Belki de ormanlarda ne yaptıklarını hiç bilmeyen köylüler ile birlikte ne yaptıklarını eşit ölçüde bilmeyen hükümet güçlerine karşı gerilla savaşı vermek istiyordu. Büyük tutkusu yalnızca Yunanistan’ı değiştirmekle sınırlı değildi. Başbakanlık görevine bütün bir Avrupa’yı değiştirme amacıyla girdi. Avrupa dört gözle yeni ekonomik yapısının nasıl olacağını çökmüş bir ekonominin, neredeyse baştan sona bozulmuş bir etiğin ideolojik, pragmatik, demagojik başbakanından öğrenmeyi bekliyordu.

Syriza’nın radikal sol politikasına göre ekonomik bunalımları önlemek için IMF, ECB, EU gibi kötü kurumlar ortadan kaldırılmalıdır. Sömürüyü ortadan kaldırmak için özel mülkiyet, para ve kapital ortadan kaldırılmalı, aslında bütün bir ekonomi ve etik bir yana atılarak ormana geri dönülmelidir. Mağara devrinde IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği vb. olmadığına göre euro, borç ve iflas da olmayacaktır. Syriza bütünüyle ciddi olarak alternatif bir küreselleşmeyi, bir alter-globalizasyonu düşlemektedir. Ama ne yazık ki yakın bir gelecekte alternatif bir küre bulma olasılığı çok düşüktür.

*Der Spiegel, February 21, 2012.

**Der Spiegel, July 17, 2015.

 

 

Küreselleşme
Arkaik Terimlerde
Nasıl Algılanır?

8 Küreselleşme Arkaik Terimlerde Nasıl Algılanır?


İdeolojik düşünürlerin yabancısı oldukları ve kullanmadıkları terimlerin başında “yurttaş toplumu” gelir. Bu kavrama bir anlam veremezler, çünkü bu kavramın tözü olan özgürlük, istenç, duyunç gibi kavramların, genel olarak usun kendisinin altyapı tarafından belirlenen bir türev olduğunu kabul ederler. Politikanın özsel olarak yasa, ve ekonominin etik olduğunu düşünmek materyalist terimlerde olanaksızdır. Aynı zamanda olgucu ya da görgücü de olabilen bu yaklaşımda, varolan olgu kavramların yaratıcısı olarak alınır. Varolan olgular yalnızca birer kötülük kaynağı olmaları gereken fetişistik güçlerdir: Kapital, para, kâr. Böyle materyal zeminler üzerinde, kullanılan birincil sosyo-ekonomik terimler “kapitalizm,” “kapitalist toplum,” “kapitalist ekonomi”dir — sanki kapitalin üzerinde yasa yokmuş gibi, sanki yasa egemenlerin ve egemen sınıfların kaprisinin anlatımı imiş gibi, sanki “kapitalin olması” kapitalizm imiş gibi.

 

Tarihi egemen sınıfın komplosu olarak gören ve insana özgürlüğünü yadsıyan bakış açısı ile karşıtlık içinde, özsel olarak ussal ve özgür insan doğası verildiğinde, Tarih gelişimdir. Çağdaş tarihte gelişim bir ön-modern kültürler çokluğundan evrensel modern kültüre doğrudur. Bunun anlamı genel olarak gelişmenin kendisinin geriliği içermesi, ekonomik ve etik gelişmenin ekonomik ve etik geriliğin ortasında ve onunla karşıtlık içinde yer almakta olmasıdır. Gelişmemişlik ya da gerilik, bu materyalist sosyolojilere ve tarih yorumlarına göre, egemen sınıfların, herşeyden güçlü kapitalist ailelerin, yalnızca hırs tarafından güdülen kapitalistlerin komplosudur. Saf, aldatılan, yalnızca manipüle edilen istençsiz insanlık kurtuluşu için altyapını sarhoş edici etkisine bağışık olan ideolojik peygamberleri beklemeyi sürdürmelidir.

Gerçekte, özgür Yurttaş Toplumunun ne kurtuluşa ne de böyle kurtarıcılara gereksinimi vardır. Onun sorunu tüzel, moral ve etik gelişimini sürdürmektir.

Neoliberalizm “kapitalizm” yerine kullanılan ve belki de daha az çirkin, daha az uygunsuz sanıldığı için özellikle yeğlenen bir terimdir. Ama terimin kullanımında bir ciddiyetsizlik vardır. “Özgürlük” sözcüğünü bir sövgü terimi olarak, bir suçlama terimi kullanmak materyalizmin dehasına özgüdür. Dahası, sözcük bu Latinleştirilmiş biçiminde sanki bulanıklığa daha kolay izin veren, tutarsızlıkları sıkı sıkıya örtebilen bir sözcük gibi görünür.

Avrupa Birliğini neoliberalizmin bir planı olarak gören Jürgen Habermas gibi, Wolfgang Streeck gibi yazarların temsil ettiği materyalistik bakış açısından, euro Avrupa’yı birleştirmek yerine bölmektedir.* Para birimi bir fetiş gücündedir. Ve gene de üç yıl önce, 2012’de, aynı Habermas “Güncel bunalım euronun bir bunalımı değildir,” diyordu. “Euro kendini kararlı bir para olarak göstermiştir. Ne de güncel bunalım Avrupa’ya özgü bir borç bunalımıdır. ABD ve Japonya ile karşılaştırıldığında, AB — ve AB’nin içerisinde euro alanı — her üç bölgede en düşük borç düzeyine sahiptir.”** Aradan geçen süre içinde euro dramatik bir karakter değişimine uğramış olsun ya da olmasın, değişim dünyasal işlerin normal durumudur. Ve toplumların etik beceriksizliklerinin hesabını para biriminden sormak fetişi dövmekten başka birşey değildir.

Toplumların ekonomik ve etik statükolarını bozmaları ölçüsünde, bunun zorunlu ve vazgeçilmez olması ölçüsünde, ekonomik ve etik bunalım süreklidir çünkü ekonomi ve etik dinginlik değil değişim ister. Modernleşme bir oluş sürecidir, ön-modern etik ve modern etik arasındaki kesintisiz çatışmanın anlatımıdır. Bu çalışmanın yokluğunda, Avrupa da, tıpkı erken olgunlaşmış Asyatik uygarlıklar gibi, yerel, kapalı kültürlerin sonu gelmez yinelemesinde, durağan bir kültürel-çoğulculuk düzleminde takılıp kalırdı. Çatışkısızlık, çelişkisizlik, karşıtlıksızlık tam olarak tutuculuğun temsil ettiği ve uğruna varolduğu politikadır. Ama modern etik, özgürlük, birey, istenç, yurttaş toplumu gibi kavramlardan yoksun bu ideoloji küreselleşmeyi kapitalizm, sınıf egemenliği vb. gibi kavramlar yoluyla anlamaya çalıştığı zaman, olmayan bir realite yaratmaktadır. İdeolojinin bayıldığı terimler bilinçsiz olanın insanı gütmesi gerektiğini imler ve bu bakış açısına kitlenen bilinç insanın ussallığı ve özgürlüğü kavramlarını olanaksız bulur. Kölelikten ötesinden korkar, ve köleliğinden hoşnuttur. Ekonominin kendisinin etik normlar tarafından, bilimsel etkinliğin ve eğitim düzeyinin niteliği tarafından, genel olarak yurttaş toplumunun politik gelişmişlik düzeyi tarafından belirlendiğini kabul edemez çünkü ekonominin her nasılsa bütün bu bileşenleri kendi başına belirleyen direnilmez, özerk, fetişistik güç olduğu kabul edilir.

 

Avrupa Birliği modern yurttaş toplumunun kültürel tikellikleri indirgeyen evrensel etik karakteri temelinde doğan bir projedir. Ön-modern kültürel-çoğulculuk başlıca savaşı-çoğulculuğa yetenekli bir değerler türlülüğü ile tanımlanırken, özgür ekonomik etkinlik süreci olarak yurttaş toplumu kültürel göreliliği yadsır, insan eşitliğini ve özgürlüğünü ister, sözde kültürel değerlerin değersizliğini tanıtlar. Modern toplumda eşeysel, ırksal, etnik, dinsel, bölgesel, yerel vb. ayrımlar önemsizleşmeye başlar; değersiz değerler için bir yitiş süreci açılır; evrensel insan hakları ve duyunç özgürlüğü zemininde, insan olarak insana uygun gerçek törel yapı şekillenmeye başlar. Aile, Toplum ve Devlet modern dönemde gerçek kavramlarına uygun realiteler kazanmaya başlar. Tümü de özgür bireysel istenç çevresinde yeniden biçimlenir. Ulusal karakter ayrımları demode olurken, boşinançlardan, despotik ideolojik saplantılardan, arkaik ırksal, etnik, yerel değerlerden özgürleşen bireyler ve toplumlar ussal insan özü tarafından belirlenen gerçek törel bilinç biçimine doğru evrimlenir. Avrupa Birliği gerçek insanlık Anayasası temelinde olanaklıdır.

*Wolfgang Streeck, Why Euro divides Europe? (Tam makale).

**The Guardian, 9 August 2012.

 

Avrupa Almanyası Mı,
Alman Avrupası Mı?

9 Avrupa Almanyası Mı, Alman Avrupası Mı?


 

“AB’de biraz yalnızım, ama buna aldırmıyorum. Haklıyım. Amerikalılar dünyada ne iseler, Avrupa’da bizler oyuz: Sevilmeyen önder güç.”* – Angela Merkel

 

 

Yakın tarihinde kendi üzerinde bile egemen olamayan bir “devletin” hegemon olabileceğini düşünen iki İtalyan gazeteci, Vittorio Feltri (Il Giornale) ve Gennaro Sangiuliano (Rai 1), “Dördüncü Reich: Almanya Avrupa’ya Nasıl Boyun Eğdirdi?” başlıklı kitaplarında Şansölye “Merkiavelli”nin Hitler’in gerçekleştirmeyi başaramadığı planı tamamladığını ileri sürdüler. Bu kez boyun eğdirmenin araçları “tank taburları” değil ama euro idi. Ve bir solcu olarak yanılgıya bağışık olan ya da her türden yanılgıyı ortaya sürme hakkı olan Fransız entellektüeli Emmanuel Todd Almanya’nın “giderek artan bir biçimde güç ve gizli yayılmacılık politikası” uyguladığı uyarısında bulundu. Tarih bir kez daha kendini yinelemeye hazırlanıyordu.

 

Realite ve düşlem alanları arasında gidip gelen bilinçlerde beliren bir başka kuşku da bir “Dördüncü Reich” beklentisi ile ilgilidir. Bu teze göre, Almanya bugün de bir saldırgandır. İtalyan faşistlerine ve Nazilere karşı savaşmış bir Yunanlı olan Manolis Glezos İtalyan gazetecilerin uyarılarının nasıl ciddi olduğunu göstermek için giderek olasılık matematiğine bile başvurur: Nazi propaganda bakanı Goebbels’in 2000 yılında “Almanya önderliğinde bir Avrupa” projesinde yalnızca 10 yıllık bir hata vardır.** İspanya, İngiltere, Polonya, İtalya, Portekiz ve hiç kuşkusuz Yunanistan’da karikatüristler kaygılarını bıyıklı bir Merkel imgesi altında Alman tanklarının güneye inişini gösteren posterlerde anlatmaktadır. Güneyin kaygıları ekonomik sorunlarına yol açan aynı etik zeminlerden doğuyor görünür çünkü sorumluluk üstlenmeme tutumu yalnızca ekonomiye sınırlı olamamakla kalmaz, kendini bütün bir etik alana, uluslararası ilişkilere bakışta da sergiler. Buna göre ülkenin ağır ekonomik problemlerine ülkenin kendisi değil ama Alman emperyalizminin karanlık politik niyetleri neden olmuştur. Helenik Logos gerçekten de çoktandır bir altyapı türevini indirgenmiş, özgür, nesnel çıkarsama yetisi ekonomik altyapıdaki rahatsızlıkların bir yansıması olmuş görünür. “Size yardım ediyorum, ama başkalarının sırtından geçinmemek için harcamalarınızı düzenleyin” koşulundan “Nazizmi” çıkarsamak tarihsel sofistleri bile imrendirecek bir tasım hilesidir.

III. Reich’ın yenilgisi Alman egemenliğini bütününde ortadan kaldırmış ve Bağlaşık Ülkeler Almanya için karar veren güçler olarak yalnızca ülkenin sınırlarını değil, ama Anayasasını da belirlemişlerdir. III. Reich’ın sonu ve Avrupa Birliği’nin doğuşu arasındaki kısa tarih diliminde Almanya’dan egemen bir devlet olarak söz etmenin herhangi bir anlamı yok iken, AB içine soğrulan Almanya ise sanal egemenliğini birlik üyesi başka her ulusal devlet gibi aşamalı olarak daha yüksek egemenin eline teslim etmektedir. Almanya Avrupa Birliği’nde yalnızca başkaları ile eşit politik gücü olan üyelerden biridir. Küreselleşme süreci Almanya’nın egemen bir devlet olma beklentisini sonsuza dek ortadan kaldırmakta, Almanya ilk kez Avrupa Birliği’nin bir üyesi olarak Yurttaş Toplumu ve Demokrasi olmanın mutluluğunu yaşamayı öğrenmekte, Nürnberg “yasaları” yerine insan yasalarının değerini ve anlamını keşfetmektedir.

Avrupa Birliği projesinin pragmatik temelinde birleşik bir Avrupa’da bundan böyle bir iç savaş zemininin bulunmayacağı görüşü yatar. Başka bir deyişle, Avrupa Birliği projesi Almanya’yı etkisizleştirmek için tasarlanmış görünür. Ancak birleşik bir Avrupa ulusalcılıkları durdurabilir ve Avrupa’nın bütünü için gözdağı olan bir Almanya’yı soğurabilir. Amaç görünürde sağgörülüdür. Ama Avrupa Birliği’nin olanağı için demokrasiler gereklidir. Ve birlik demokrasiyi yaratmaz, demokrasi birliği yaratır. Yurttaş Toplumu, demokrasi, modern etik ulusal sınırların, ulusal devletlerin, ulusal düşmanlıkların daha şimdiden ortadan kaldırılmış olduğunun ön-habercisidir ve evrensel insan hakları, duyunç özgürlüğü ve demokrasi terimlerinde ortak olan ulusların eşit istenci, ortak Anayasaları tümünün egemenliğinin güvencesidir. Ancak bu olduğu zaman, ancak çocuksu egemenliklerin yeri gerçek insan egemenliği tarafından alındığı zaman uluslar arasında savaşa yol açabilecek bir istenç çatışması olanaksız olur. Hak, ahlak ve etik terimlerinde türdeşleşen kültürler arasındaki ayrımlar düşmanlığa yabancıdır. Bu birlik evrensel istençten, tüm ulusların gerçekten uygarlaşmış ussal istencinden başka birşey değildir. İstencin ereği istenç, ama herhangi bir istenç değil, eksiksiz ussallığına açınmış istençtir.

[YAZI SONU]

*Independent, 24 March 2015.

**Der Spiegel, March 23 2015.

 

4) Modern Yunan Etiğine Doğru

BÖLÜMLER
1) Yeni Yunanistan'ın Tarihi

2) Bir Etik Türdeşlik Olarak Avrupa Birliği
3) Yunan Etiği ve Yunan Ekonomisi
4) Yunanistan Euro Alanına Nasıl Girdi?
5) Etik, Ekonomi ve Politika
6) Etiğin Öğrenilmesi Etiğin Gelişimidir

7) Syriza'nın İdeolojik Politikası
8) Küreselleşme Arkaik Terimlerde Nasıl Algılanır?

9) Avrupa Almanyası Mı, Alman Avrupası Mı?

ETİK, EKONOMİ, KÜRESELLEŞME

İÇERİK
1) Etik ve Küreselleşme
2) Kollektif Eylem Kavramı
3) Etik ve Ekonomi

4) Modern Yunan Etiğine Doğru

5) G20 ve Küreselleşme
6) TEİD 2015 / 5. Uluslararası Etik Zirvesi: İş Etiği ve Küreselleşme

Why does the US have 800 military bases around the world?

 

 

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2015-16 | aziz@ideayayinevi.com