İnsan Doğası Kavramı
Aziz Yardımlı

idea yayınevi site haritası 
 


    

İnsan Doğası

Verili ve değişmez bir insan doğası kavramı insan bilimlerinin birincil öncülüdür.

Hiçbir görgül gözlem ve deneyim “insan doğası” kavramını irdeleyemez, ve hiçbir duyu-algısı ya da duyum onu saptayamaz, çünkü bir kavramdır. Kavram insan için dışsal olarak kazanılabilir birşey değildir. Dışsal olarak ancak etkinleştirilebilir, çünkü gizil ya da kendinde ya da doğuştandır. “Doğuştan” ya da “doğal” olduğu ve dolayısıyla verili olduğu söylenir. Tanrı tarafından verili olması gerekmez. İnsanı ortaya çıkaran, onu ‘verili’ birşey yapan kozmik süreci tam belirlenimi içinde kavramak insan usunun problemidir.

Homo sapiens evrim sürecinin ereği olarak ortaya çıkar. Doğanın en son ürünü olarak, doğanın üretebileceği saltık biçim olarak görünür. Bütün doğayı özetler ve kapsar. Ve gene de insan doğası Doğadan daha çoğudur ve doğal olanın ötesini, tinselliği kapsar: İnsan Doğa ve Tinin birliğidir. Bu olgu homo sapiensin salt bir doğa yaratısı, bir natura naturata olarak görülmesini olanaksızlaştırır, çünkü Doğa insan bedenini geliştirse de Tini yaratmaz.

Tinsellik özdeksel olanın karşıtıdır ve salt özdekten türetilmesi görüşü ussal değildir. Tinin bir Tanrı tarafından yaratılmamış olması durumunda, tinselin bilinemez ya da gizemsel olduğunu söylemek yeterli değildir. Tinin ortaya çıkmasının biricik olanağı bir gizillik, bir potansiyel olmasıdır, tıpkı doğa yasalarının determinizmi kabul edildiğinde fiziksel ya da özdeksel insanın türeyişinin, aslında bütün bir fiziksel evrenin oluş sürecinin de bir gizilliğin edimselleşmesi olduğunu söylemenin zorunlu olması gibi.

İnsan doğası kavramı evrenseldir, insanın özsel ve değişmez belirlenimini anlatır. Bu türsel zeminde, insanların “doğal eşitsizliği” gibi bir düşünceyi çıkarsamak olanaksızdır. Her insan a priori “hak” kavramı ile donatılıdır ve bu kavram deneyim yoluyla kazanılan dışsal bir niteliği anlatmaz, çünkü hiçbir duyu-algısı bu kavrama karşılık düşmez. Ve her insan duyunç ve istenç yetileri ile de donatılıdır. Eşitsizlik ancak bu yetilerin gelişmişlik düzeyinin eşitsizliğidir.

Yetiler olarak hak, ahlak ve etik kavramları birer gizilliktir, ve bu gizillik belirlenim kazanmalarının ya da tikelleşmelerinin olanağıdır. Gizillik edimselleşeceği için gizilliktir. Tikelleşme insan doğasının üzerine bir kültürel biçimin uydurulmasını anlatır. Bu düzeye dek “yetiştirme/nurture” bu insan “doğasının/nature” yetiştirilmesi, onun salt bir öz ya da özsellik olmaktan varoluşa geçmesidir. Ve varoluş ya da fenomen dünyası her şeydir, akışta olandır.

Özü varoluştan koparan ve bu nedenle varoluşçu denilen bakış açıs verili bir “insan doğası” kavramını reddeder ve varoluşun özden önce geldiğini ileri sürer. Özsüz özgürlük bir özün edimselleşmesi değil, ama insanın varoluşunu edimleri ve eylemleri yoluyla bir bakıma keyfi olarak belirlemesidir. Bu keyfilik zemininde, insanın kazanabileceği hiçbir ideal biçim olamaz. Hiçbir saltık belirlenimi ya da özü olmayan bütünüyle plastik doğası ile, varoluşçu insan herşey olabilir. Bir ideal olmadığına göre, insanın kendine verdiği herhangi bir tikel kültürel şekli yargılamak için nesnel ya da saltık bir ölçüt de yoktur. Varoluşçuluk göreciliğe erişir. 

Spencer’in Darwinizmi — “en uygun olanın sağ kalması” görüşü — “insan doğası” kavramı tarafından geçersizleştirilir, çünkü insan doğası evrensel olduğuna göre, her bir birey “en uygun olan” bireydir. İnsan doğasının evrenselliği verildiğinde, insanlar arasında etik değer açısından hiçbir türsel ayrım olanaklı değildir. 

  • 1970’lerin sonlarına doğru ortaya çıkan toplumsal-yaşambilim  ve evrimci ruhbilim “bio-teknolojik” devrim ile ve insan DNAsının çözümlenmesi ile daha ilgi çekici oldular. Bu yaşambilim ve ruhbilim türleri insan davranışının bireyin genetik yapısının terimlerinde açıklanabileceğini ileri sürdüler. Richard Dawkins’e göre (The Selfish Gene, 1989) insan bir “gen makinesi”dir ve davranışları belirleyen karakter özellikleri genler üzerinde bulunur. D’Holbach’ın materyalistik görüşünün bu yeni biçimi insan bencilliğinin ve başkacıllığının kökenlerinin atomik temelini ileri sürer. Burada insanın moral yetisi değil, tikel bir karakter belirlenimleri (saldırganlık, hırsızlık vb.) insan doğası olarak kabul edilir ve insan doğasının türe özgü evrenselliği “tikellerin evrenselliği” olarak görülür. Bu görüş “evrensel insan doğası” kavramından başka birşeydir, çünkü evrensel insan doğası kuramı tikelleri değil, yalnızca “yetileri” verili ve evrensel olarak kabul eder.
  • İnsan doğası ile ilgili ırksal ayrımların bulunduğu, bu ayrımların yalnızca bedensel değil ama tinsel ayrımları da kapsadığı görüşü pekala benzer “gen makinesi” hipotezi ile aklanabilir.
  • Ve radikal feminizm kadın ve erkek arasında genetik temelli tinsel ayrımlar olduğunu kabul eder.



İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017-2020 | aziz@ideayayınevi.com