Aristokrasi
Aziz Yardımlı

idea yayınevi site haritası 
 

 

Aristokrasi


   
Yunanca aristokratia (ἀριστοκρατία) sözcüğü aristos (ἄριστος) ve kratos (κράτος) sözcüklerinden türetilen bileşik bir sözcüktür. Aristos en iyi, ve kratos erk demektir. Kötüleri, çok kötüleri ve en kötüleri de kapsayan kültür evresinde devletin aristokrasi olması en iyi devlet olması demektir. Aristokrasi ancak zamanı dolduğu zaman, ancak kültürel olarak gelişmiş insanlık hak eşitliği istencini ileri sürmeye başladığı zaman kötüleşmeye başlar, ve paradoksal olarak ne kadar iyi olduğunu sanıyorsa o kadar kötü olur.

İstençsiz halkın devleti yönetmesi bir yana, kendini yönetmesi bile olanaklı değildir çünkü istençsizdir. Böyle birşey olanaklı olsaydı, böyle "devlet"e okhlokrasi ya da ayaktakımının yönetimi denebilirdi (ὀχλοκρατία, okhlokratía; sözcük İS ikinci yüzyılda Polibius tarafından türetildi ve demokrasi ile karşıtlık içinde tiranlık ve oligarşiden sonraki en kötü devlet biçimini anlatmak için kullanıldı; demokrasi "güçlü önderler" tarafından güdülen halkın istençsizliği ile orantılı olarak okhlokrasiyi andırır; "demos" sözcüğü teknik olarak politik istenci olan yurttaşları anlatmak için kullanılıyordu).

Erken insan yerleşimlerinde en iyilerin ortaya çıkmaya başlaması, kentlerin ve devletlerin, kent-devletlerinin kurulmaya başlaması bir devrim, bir üstünlük ve uygarlığın başlangıcı oldu. Şefler tarafından yönetilen kabile kültürlerinde en iyiler yoktur, dolayısıyla eşitsizlik de yoktur, ve herkes en iyi olmamada eşittir. Böyle kültürde eşitsizlik olmadığı için ilkel bir türdeşlik vardır, ve tüm grup tek bir örgenlik gibi davranır. Bu aşamada istenç değil dürtü egemendir ve bu ilkellik homo sapiensin başından atması gereken kültürün ilk biçimidir. "Soylu yabanıl" mitlerine sarılmak, ilkelliği savunmak, istemek, beğenmek ve sonra savunduğunun, istediğinin ve beğendiğinin tam tersini yapmak primitivizm ya da ilkelcilik denilen şeydir. Tarihsel gelişim süreci kültürel gelişim sürecidir ve doğal olarak kültürel eşitsizlik ile birlikte gider. Açıktır ki ancak herkesin en iyi olması koşulu altında "en iyiler" kategorisi geçersizleşir.


Geniş toprak mülkiyeti üzerine dayanan Aristokrasinin varlığı evrensel insan haklarının yokluğu üzerine koşulludur. Tüm şaşaası, görkemi, gösterişi ile Aristokrasi toprağa bağımlıdır, ve ‘aristokratlık’ kendinde köylülük, serflik ve giderek toprak köleliği ile koşullu bir sandır. Aristokratik incelik ve kibarlık köylülüğün kabalığı ve görgüsüzlüğü ile görelidir, ve aristokrasi gücünü avamın istençsizliğinden türetir. Ve özellikle İngiltere durumunda görüldüğü gibi, tekerkin güçsüzlüğünden türetir. Aristokrasi Avrupa’da her zaman tekerklerin saltık tekerk olamadıklarının, göreli tekerkler olduklarının kanıtı oldu. Aristokrasi ayrıcalıklı idi, ve yalnızca köylülüğe karşı değil, krallığa karşı da ayrıcalıklı idi. Ayrıcalığı vergiden bağışık olması idi.



Wilhelm Gause / Ball der Stadt Wien (1904)


Toplumların özgürlük ve eşitlik bilincinde ilerlemesi olgusu karşısında Aristokrasi ya bir süre de kendini uyarlayarak varlığını sürdürmek ve sonunda yok olmak zorundadır. İngiltere’de soyluluk Lordlar Meclisini denetimi altına alarak ve Avam ile anayasal tekerklik formülünde anlaşıp bir tür aristokratik parlamento yaratarak varlığını sürdürdü. Prusya’da geniş toprak mülkiyetlerine bağlı bir yönetsel ya da askeri sınıf olarak soyluluk Aydın despotizmi ile uyum içine girdi. Buna karşı, Fransız Aristokrasisi bir yandan bir tür soyluluk anarşizmi içinde kalarak hiçbir zaman politik bir karakter kazanamazken, öte yandan egemenliği paylaşmayı yadsıyan saltık tekerklik soyluluğa parlamenter bir temsil kazandıracak bir formülü olanaksız kıldı. Devlet görevlerinin satılması, ayrıcalıklar, feodal artıklar, konum ve rütbe üstünlükleri üzerine, kısaca yetkinlik değil ama salt doğum ölçütü üzerine işlemede direttiği sürece, Fransa Krallığı politik olarak ancak devrilmeye izin verebilirdi, reformlara değil.



1779'da yirmi yedi yaşında genç bir İrlandalı aristokrat olan Lord Massereene Paris'te bir savurganlık yaşamı sürdürüyordu. 100.00 franklık yıllık geliri ile bir lord gibi yaşayabilirdi. Bunun yerine üç lord gibi yaşadı ve bir ay içinde 376.732 frank harcadı. Alacaklıları tarafından hapse attırıldıktan sonra orada da bir lord gibi yaşamayı ve borçlanmayı sürdürdü. Kaldığı borçlular hapishanesinde de lüks yaşamından vazgeçmedi, kendine bir kütüphane oluşturdu ve ne zaman dilerse özgürce dostlarını kabul edebiliyordu, On yıl sonra Devrim patlak verdi. Massereene'in kaldığı hapishaneye yakın olan Bastille basılırken o ve geri kalan mahkumlar hapishanenin kapılarına doğru yürüdüler. Muhafızlar, "Kaçma girişiminde bulunursanız ateş ederiz" dediler. Massereene askerin yüzüne gülerek "Ateş et, sevgili dostum," dedi, "bir milyon frank borcum var. Eğer beni vurursan borçlarımı sen ödersin." Yasa böyle idi. Massereene ve mahkumlar kapılardan geçtiler. Sonra Massereene Calais'den İrlanda'ya giden bir gemi yakaladı.
   

1789 yılı için Fransa’da 9.000 kadar soylu aileye ait bireylerin sayısının 140.000 kadar olduğu ve bunların %5’inin 1500 yılından önceki feodal soyluluktan geldiği düşünülmektedir (François Bluche). 28 milyonluk bir nüfus içinde bu sayı %0.5’i temsil eder. Ama belirli bir ölçütün yokluğunda, rakam yalnızca tahminidir. Başka tarihçilere göre sayı 300.000 olabilir. Devrim sırasında soylular ülke topraklarının %5 kadarını ellerinde tutuyor ve ordu, donanma ve mahkemelerin yönetiminde kilit konumları denetliyordu. Aristokrasi Katolik Kilisenin üst yönetiminde de bütünüyle görünürde idi ve ‘aristokratik’ keşişler ve halkın içinden seçilen ‘bayağı’ dinadamları arasındaki uçurum devrim patlak verdiğinde bu sonuncuları Üçüncü Katmana katılmaya itecek kadar derindi.

Devlet biçimi olarak, ‘aristokrasi’ en iyilerin erki demekti ve Yunan kent-devletlerinde ve Roma’da aristokrasi (arete/ἀρετή, aristoi/ἀριστοι kökünden) askeri konuma bağlı olarak kazanılan bir san ile ilgili idi. Feodal Avrupa’da aristokrasi doğal olarak belirlenen bir san olarak herhangi bir üstünlük konumundan ya da askeri konumdan soyutlandı ve sözcük bozularak daha sonra feodal Avrupa’da soy ile ilgili problemleri olan ‘soysuz’ halk ile karşıtlık içinde ‘soylu’ olan hanedanları belirtmek için kullanılmaya başladı. Soyluluk bir üst soyluya ya da tekerkin kendisine bağlılık ve çeşitli hizmetler karşılığında fief (kalıt bırakılabilir mülkiyet ya da haklar) alıyordu.


Bugün de Avrupa’da 7.000 kadar aile ‘aristokratik’ olarak sınıflandırılmaktadır. Demokrasinin ‘beşiği’ olan ama beşikten hiçbir zaman çıkamadığı için beşik olduğu saplantısını sürdüren İngiltere’de 1999’a dek aristokratlar Lordlar Meclisini oluşturuyordu. Böyle kültürlerde aristokrasinin varlığı halkın kendini aşağılamada diretme alışkanlığını sürdürmesine bağlıdır.


Tarihsel olarak bir görkem, romans ve politik güç yaşamının arkasında çıplak hırsızlık, çıkar karşılığında evlilik ilişkileri, şiddet ve hırs kalıtı yatar. Aristokrasi Orta Çağlarda dindarlık görünüşü altında çaldı, zor yoluyla ele geçirdi, ve bir saraylar, giysiler ve mücevherler kültürünü toplumun doruğuna yükseltti. Ve Demokrasi tarafından bir yana süpürüldüğü zaman bile güç, görkem ve varlığını sürdürmenin yollarını aramaktan vazgeçmedi. Halk ve aristokrasi kavramlarının karşıtlığı halkın yararını gözeten ‘iyiliksever aristokrat’ tasarımını bir saçmalık olarak gösterir.

Fransa’da soyluluk sanı kral tarafından veriliyordu (ve geri alınabiliyordu), ve bir kez kazanılan soyluluk kalıtsal oluyordu. Yine, fiefler de genellikle kral tarafından veriliyordu. Soyluluğun krala karşı ödevlerine karşılık olarak ayrıcalıkları vardı (vergiden bağışıklık; yargı özerkliği). Genel olarak tecimsel etkinliklerine izin verilmiyordu.

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017 | aziz@ideayayinevi.com