Teknolojik Devrimler
Aziz Yardımlı

William Shockley, John Bardeen ve Walter Brattain'ın transistörü buluşlarından sonra Robert Noyce (1927-1990) ve arkadaşlarının tümleşik devre (mikroçip) teknolojisini daha öte geliştirmeleri Dijital Devrimi başlatan ve daha sonra "Silicon Valley" olarak bilinecek olan kültürün gelişimine götüren olay oldu.
Robert Noyce'dan (önde ve ortada) saat yönünde: Jean Hoerni, Julius Blank, Victor Grinich, Eugene Kleiner, Gordon Moore, Sheldon Roberts ve Jay Last. Schokley'den ayrılan "Hain Sekizler" "Fairchild Semiconductor"ı kurdular. Daha sonra, 1969'da, Noyce ve Moore birlikte Intel Corporation'ı kurdular.  
 

Teknolojik Devrimler

  • “Teknolojik devrim” Avrupa bağlamında feodalizmden çıkış sürecine ve yurttaş toplumunun doğuşuna eşlik eden kültürel bir bileşendir.
  • Pazar ekonomisi yurttaş toplumunun ekonomisidir.
  • Teknolojik devrim varolan teknolojilerin devrilmesi ve yeni teknolojinin gelişmesi ile nitelenir.
  • Teknolojik devrim genellikle üretkenlik ve etkerlikte bir artışta sonuçlanır.
  • Teknolojik bileşen kültürel dizgenin bütünsel yapısına uygun olmak zorundadır.
  • Kültürün geçerli bileşenleri ile çatışan teknolojiler direniş ile karşılaşır (reddedilir ya da kabul edilirler).
  • Teknolojinin olumsuz etkileri denilen şey (çevre kirlenmesi, işsizliğin artması vb.) gerçekte teknolojinin fetişistik gücüne değil, toplumsal duyarsızlığa ve duyunçsuzluğa bağlıdır.  (Schumpeter’in yaratıcı-yokediş terimi (schöpferische Zerstörung) ekonomik sürece fetişistik rol yüklemesinin dışında bilinen birşeydir.)
  • Altyapı olarak görülen ekonomik sürecin insan duyuncundan ve istencinden bağımsız olduğu görüşü kişisel moral gerilikten doğar.
  • Moral gerilik hırs etmeninin istenci etkisizleştirdiği görüşünde anlatım bulur (burada tekil olgulardan bir tümevarım yapılır ve kişisel moral gerilik genelleştirilir).
  • İnsanın moral varlık olmasının anlamı duyuncun hırs, dürtü, itki, içgüdü gibi etmenler ile çatışma durumunda güçlü yan olabilmesidir.
  • Güçlü olabilen şey güçsüz olmaya da açıktır.
  • İstenç zayıflığı durumunda, hırs, tutku vb. moral kötülük ve yanlışlık nedeni olabilir.
  • Ekonomik çöküntüler ve bunalımlar (Büyük Çöküntü, riskli kredilere bağlı bankacılık panikleri, ekonomik balonlar, Enron vb.) bir kural olarak hırs etmeninin duyuncu ve istenci bastırmasının sonucudur ve trajedi yaşandıktan sonra çıkarılan yeni yasalar ve düzenlemeler ile denetim altına alınırlar.
 
  • 1760 öncesi ekonomik büyüme oranı %0,5 idi.
  • 1760 ve 1830 arasında büyüme oranı yine %0,5 idi.
 


 


Feodal Avrupa bağlamında yer alan teknolojik devrim Protestan ülkelerde yer almakta olan total kültürel dönüşümün bir bileşeni olarak görünür. Bir devrim olarak devirdiği herhangi birşey yoktur çünkü devrilecek bir “feodal teknoloji”den söz etmek gereksizdir. “Devrim” sözcüğünün kullanımı dönemin geriliklerini örtmede ve süreci süslemede yararlıdır.

Serf toplumundan yurttaş toplumuna geçiş eskimiş kültürün tüm bileşenleri ile sönmesidir. Ama henüz doğmakta olan yurttaş toplumu önceli olan ön-modern feodal kültürün artıkları ile yüklüdür. Ve bunlar insan karakterlerinde daha yüzyıllar boyu sürecek denli derine işlemiştir. Feodal toplum moral gelişimden ve etik yaşamdan bütünüyle yoksun sefil bir varoluş biçimidir. Orada güç haktır. Ve yeni toplum oluş sürecinde feodal karakteristikleri ancak aşamalı olarak silebilir.

Batının modernleşme sürecinin yanlarından biri olarak modern uygulayım-bilim herşeyden önce doğa bilimlerinde yer alan ilerlemelere dayanır ve özgür ekonominin, daha belirli olarak kitle tüketim ekonomisinin bir bileşenidir.

İşleyim Devrimi ya da Teknolojik Devrim Avrupa’da ve Birleşik Devletler’de geleneksel geçim ekonomilerini pazar uğruna işleyim ekonomilerine, ve birincil olarak kırsal nüfusları birincil olarak kentsel nüfuslara çevirdi. Modern dönem insanın yalnızca estetik olarak duyarlı, etik olarak düzgün ve entellektüel olarak düşünen insan olma değil, çalışkan insan olma sürecine girmesi ile de tanımlanır. Ve insanlık bu evrensel yenileşme sürecine tam bir eskilik ile, usdışı boşinançlar ve gelenekler ve derin bir bilgisizlik ile girer. Kültürün tutucu düzeneklerinden kurtulma yoluna giren istenç bütün bir geleneksel kültürün katılığını eritmeye başlar, ve insan potansiyeli tüm boyutlarında gelişme sürecine döner. Modernleşme demokratik ya da kitlesel bir fenomendir, bir imparatorluk politikası değil; tersine, gerçekte imparatorluğun kendisine karşı işleyen ve despotik eşitsizlik kültünün son izlerini silmeyi hedefleyen bir süreçtir. Ve gene de tekerklerin yurttaş — ya da birinci yurttaş — olmayı istemelerini önleyecek hiçbir engel yoktur.

During the eighteenth century there came an amazing succession of technological changes. Abraham Darby’s iron-smelting with coke (1709) bypassed the need for charcoal; Thomas Newcomen’s steam engine (1712) permitted the pumping out of deep coalmines; John Kay’s flying shuttle (1733) speeded up weaving; James Hargreaves’s spinning jenny (c.1765) multiplied the effectiveness of hand-spinning; Richard Arkwright’s water frame (1769) used power for spinning with rollers; James Watt’s condenser (1769) meant economical steam power; Samuel Crompton’s mule (1779) began mass production of high-quality yarn; Henry Cort’s rolling mill (1783) speeded up production of iron; Edmund Cartwright’s loom (1787) enabled water and steam power to be used to make cloth. (The English and Their History, Robert Tombs, 2014).

Bu teknolojik buluşların tümü de pazar ekonomisi tarafından, kazanç tutkusu tarafından güdülendirilen ve çocuklar tarafından da rahatça geliştirilebilecek ve daha sonra gerçekten de tarihin en acımasız sömürü süreçlerinden birinde çocuklar tarafından işletilen aygıtlardır. Bir aygıtın kullanımı için gereksinim doğduğu zaman icadı hiçbir zaman güç değildir. Bu aygıtların tümü de yalın mekanik düşüncenin ürünü idi. Geometri ya da kalkülüs ancak ince ayar gerekli olduğu zaman devreye girer ve uygulayımbilimsel devrim için bilimsel temel çoktandır hazırdı.

Teknolojik devrim bilimsel devrim tarafından öncelenir. Bilimsel devrimin ‘devrim’ olmasının geleneksel kuramların devrilmesi, ve teknolojik devrimin ‘devrim’ olmasının geleneksel teknolojilerin devrilmesi anlamına gelmesi gerekir. Modern teknolojilerin geleneksel teknolojileri devirmesinin bütünüyle anlaşılır birşey olmasına karşın, devrilecek ‘geleneksel’ bir bilimin olmaması ölçüsünde ‘modern’ bilim anlatımı ve dolayısıyla bilimsel ‘devrim’ sorunu enigmatiktir, çünkü bu devrimin devirdiği şey üzerine dayanmasının zorunlu olması ölçüsünde ‘bilimsel devrim’in devirmesi gereken bilimi devirmemesi, böylece bir devrim olmaması ya da kendi temellerini devirmeyen bir devrim olması gerekir.

Galileo, Kopernik, Kepler ve başka birçok bilimci tarafından mekanik alanında (başlıca gökbilimde) yapıldığı düşünülen ‘devrim’ gerçekte Helenik-Helenistik geometrik ve mekanik temeller ve modeller üzerine dayanır ve onlarla süreklilik içindedir. ‘Paradigma’ terimi sürekliliği koparmayacak kadar ikincil bir kavramdır.

İçinde yaratıldığı kültürden ötürü eşölçümsüz sayılması gereken geometri Leibniz’in kalkülüsü geliştirmesine dek bütün bir modern mekaniğin matematiksel temeli olarak kullanıldı. Bu nedenle, eğer modern teknolojik devrim gibi birşeyden söz edilecekse, bu devrim matematiksel temellerini yalnızca ve yalnızca antik bilime borçlu idi ve modern mekanik klasik geometri üzerinde yükseldi. Klasik Tin insanlığa yalnızca bilimleri ve felsefeyi değil, güzel sanatları ve özgür etiğin bilgisini de kazandırdı. Buna göre, önce Batı ve şimdi onun yörüngesinde dönmeye başlayan bütün bir dünya kültürü ekonomisinden etiğine, inancından politikasına, bilimlerinden felsefesine Helenik-Helenistik kültürün bir uzantısı olarak görünür.

Yaygın olarak kabul edilen ‘bilimsel devrim’ tablosunda özellikle tuhaf görünen olgu bütün bir mekaniğin özeti olan evrensel yerçekimi yasasının bulunmasının bir fizikçi olduğu kadar bir Hermetik büyücü ve simyacı da olan Newton’a yüklenmesi, ve ek olarak, Leibniz’in kalkülüsü buluşundan ve bugün de kullanılan notasyonu ile yayımlamasından on yıl sonra kalkülüsü yirmi yıl önce bir mektuplaşmada ondan çaldığını söyleyen aynı Newton’ın kalkülüsün bulucusu olarak gösterilmesidir.

Mekanik biliminin gelişmesinin arkasından başkalarının yanısıra başlıca Faraday’ın görgül çalışmaları üzerine dayanan Maxwell’in matematiksel-kuramsal çalışmaları tarafından güçlendirilen elektrik ve elektromanyetik kuramlar bütün bir teknoloji ve ekonomi alanını yeniden tanımladı, ve Maxwell’in ether kuramı atomik ve kozmik fiziksel araştırmayı ve spekülasyonu baştan sona dağıttı. Bugün başlıca mekanik bilimi birden çok görelilik kuramı ve birden çok quantum kuramı ile kozmik olmaktan çok kaotik bir tablo sergiler. Bu alanda sansasyon ve heyecan bileşeni irrasyonalist fizik kuramlarının payına düşerken, bütün bir elektrik ve elektronik teknolojisi sessizce ve yalnızca Maxwell’i kullanmayı sürdürür.

Görgül bilimler olarak mekanik, kimya ve yaşambilim sonuçları açısından teknoloji, pazar ekonomisi, kitle tüketimi, silahlanma, yararcılık, pragmatizm ve Aydınlanma gibi birbirinden ayrı görünen alanlar ile ilgilidir.

Modern ekonomi dolaysız gereksinimin karşılanması uğruna ya da karın tokluğuna üretimin ötesinde pazar uğruna üretimi kapsadığı için, özgür mülkiyet iyeleri arasındaki sözleşme ilişkileri temeline, etik dürüstlük üzerine dayanır. ‘Yararcılık’ etiği burada dürüstlük etmeninin yerine yarar etmenini geçirir ve böylece gerçekte etik-dışı bir ‘etik’ kuramı olduğunu gösterir (dolandırıcılık, giderek hırsızlık bile en büyük çoğunluğun en büyük yararı uğruna ‘etik’ değer taşıyor olarak görülebilir). Ve sözleşme ilişkisinde etik denebilecek herşeyin tözü olan güven ve dürüstlük etmenini tanımayan yararcılık tini ‘yarar’ etmenini tüm moral kaygıların önüne geçirmesinde gerçekte modern ekonomi tarihinde yaşanan tüm finansal bunalımların nedenini açıklar (1929 Büyük Çöküntüsünden 21’inci yüzyıl başlarındaki bunalımlara dek) ve ‘görülmez eli’ görülür kılar.

Teknolojik gelişim birincil güdüsünü kitlesel tüketim olgusundan türetir ve bu düzeye dek kendisi pazar ekonomisine altgüdümlüdür. Ve ekonomik etkinliğin bir kültürün etik karakteri temeline dayandığı düzeye dek, sonuçta teknolojik devrim bir etik devrim ile, modern etiğin ve demokrasinin doğuşu ile birlikte gider. Yurttaş toplumuna ‘kapitalist toplum’ diyen ve ekonomiyi ‘kapitalizm’ olarak yeniden adlandıran ideoloji — ve alışkanlıkla zaman zaman düşmanının terminolojisini kullanmayı sürdüren liberalizm — ‘kapitalizm’ dediği şeyin tüm etiğin sonu olduğunu, insanlığı kapitalin bir eklentisine indirgediğini, insanlığın öz-değeri denebilecek herşeyi değersizleştirdiğini, modern dünyayı bütününde saçmalaştırdığını anlamaz. Böyle etik-dışı bir dünya yorumunda silahlanmanın, sömürünün, doğanın yok edilmesinin, eşitsizliğin, yoksulluğun, açlığın vb. önüne geçecek bir insan istenci yoktur. Çünkü bu moronluğa göre dünyada egemen olan şey bir tür özerk fetişin gücünü taşıyan kapitaldir.

 


Teknoloji ve Despotik Kültür

Bilimlerden ve bilgi üretiminden ayrı olarak, teknolojinin salt el emeği ürünü olma görünüşünü taşıması onu varoluşlarını bilime ve bilgiye kapalı olma koşulu üzerine sürdürebilen ön-modern geleneksel kültürler için çekici kılar, çünkü bu kültürlerin kafa yapılarını ve despotik karakterlerini bozmalarına yol açmadan kullanılabilirdir, ve onların uygarlaşmalarına hizmet etmekten önce despotik gereksinimlerini karşılamaya yarar. Samurai tren yapabildiği gibi uçak gemisi de yapabilir. Despotik karakterleri gereği düşünemeyen bu kültürler teknolojik devrimlere katılamasalar da, tutucu etik yapılarını devirme gözdağını da kapsayan teknolojilerin çekimine kapılırlar.

Teknoloji bir yandan Çin gibi, Hindistan gibi ölü kültürleri yeniden diriltmeye hizmet ederken, aynı zamanda yasa egemenliğine, insan haklarına ve demokrasiye düşman ya da yabancı olan böyle kültürlerde onların bildiği biricik yöntem olan şiddet yöntemlerinin daha etkili olmasına ve güçlenmesine hizmet eder.

Küresel silahlanma dürtülerini kaçırılmayacak bir kâr fırsatı olarak kullanmak Batı etiğinin kendisinin henüz ne kadar etik-dışı olduğunu gösterir. Ve etik olan herşeyi çiğneyen pragmatizm despotizme gözünü yumduğu zaman, modern devlet henüz politika yapamadığını, yaptığı şeyin sefil bir beceriksizlik olduğunu gösterir.

 

‘Birinci’ Teknolojik Devrim: Kömür, demir ve buhar
   
Teknolojik devrimin yerinin İngiltere olarak saptanması yetmez. Daha sağın olmak gerekir çünkü bu devrimin de İngiliz patentli olduğunun iyice gösterilmesi gerekir. İngiltere’de Shropshire yakınlarında bir köy olan Coalbrookdale işleyim devriminin doğum yeri olarak kabul edilir. Demir cevheri kok kömürü ile ilk kez Abraham Darby tarafından 1709’da burada eritildi.

Gerçekte ne Abraham Darby bir öncüdür, ne de işlem ilktir. Tüm öykü simgeseldir. Dökme demir demiryollarının ve dokuma tezgahlarının ve daha başka işleyim makinelerinin yapımında kullanıldı. İşleyim devrimini yalnızca demir eritme vb. gibi mekanik işlemlere bağlamak geçersizdir, çünkü bu ve benzeri işlem binlerce yıldır bilinmekte ve uygulanmaktadır. İşleyim Devrimi daha bütünsel bir tarihsel ve kültürel yenileşmenin parçasıdır ve kendisi öncelikle Bilimsel Devrim ile birlikte gider ve devletin ve toplumun modern etik dönüşümlerinde bir ilerlemeyi varsayar.

Birinci Teknolojik Devrim olarak da bilinen İşleyim Devriminin 18’inci yüzyılın ikinci yarısı ve 19’uncu yüzyılın ilk yarısı sırasında (1760-1840) başlıca İngiltere’de yer aldığı kabul edilir. Almanlar felsefe ve bilim ile, Fransızlar devrim ve terör ile, Osmanlı milletleri tarım ile ilgilenirken, İngiltere kapital, kömür, demir temelinde tecim ile ve dünyanın bütününün dev bir pazara dönüştürülmesi ile ilgilenmeye başladı.

Modern teknoloji mekanik bilimindeki gelişmelerin çelik üzerine, kömür üzerine, su, toprak, ateş ve buhar üzerine uygulanmasıdır. Ama bu bilim ve uygulayım eylemi bir olgu olabilmek için ön-koşullara gereksinir: Özel mülkiyet, tüzel kişi ve pazar ilişkileri gibi başka öncüllerin de az çok gelişmiş olmasını varsayar. İşleyim devrimi Osmanlı İmparatorluğunun reayası, Japon samurailer, Rus serfler tarafından başarılabilecek birşey değildi. Ve özellikle Osmanlıların devlet tarafından üstlenilen İşleyim Devrimi programlarının boşa çıkması bu işin devlete düşmediğini, Avrupa’da olduğu gibi yurttaş toplumunun minimal bir gelişimini gerektirdiğini tanıtladı.

 

Sömürü Devrimi
İşleyim sürecindeki atılımı tanımlamak için ‘devrim’ sözcüğünün kullanımı ‘Fransız Devrimi’ anlatımına yüklenen önemin indirgenmesini amaçlıyor görünür. Hiç olmazsa devrimin materyal bir altyapısının olduğu görüşünü öne çıkarmayı amaçlıyor görünür. Ama daha da önemlisi, 1750’den sonraki yüz yıl boyunca İngilizlerin yaptığı şeyin işleyim devrimi olmaktan önce sömürünün tarzında bir devrim olduğu olgusunu gizlemeye yarıyor görünür. Üretimin artışı yalnızca yeni makinelerin kullanımına bağlı değildi. Yaygın olarak kullanılan çocuk emeği de İngiliz işleyim devriminin vazgeçilmez etmenlerinden biri oldu. Öyle görünür ki, eğer çocuk emeği kullanılmamış olsaydı, İngiltere’nin kömür üretimi hiçbir biçimde ‘devrimci’ boyutlara ulaşamazdı. İngiltere’nin teknolojik ilerlemesinin özsel bir koşulu etik gerilik idi. Ve bu etik geriliğin başlıca bağlamı İngiliz Reformasyonunun en sonunda Anglikan Kilise gibi yerel bir dinsel kurumu ortaya çıkarmış ve hiçbir zaman gerçek bir Protestan karakter kazanmamış olmasıdır. İngiliz etiğinin belirlenmesinde bugün de özsel bir bileşen olan Anglikan Kilise yarı-Katolik ve yarı-Protestan bir melez yapıdır.

Öte yandan, işleyim devriminde İngiltere’yi göreli olarak öne geçmeye götüren bir başka etmen buhar makinesinin kullanımında ve demir üretiminde Avrupa’nın başka ülkelerinin göreli olarak gerilemeleri idi. Kıta Avrupası Fransız Devriminden bütün bir Kıtaya yayılan şiddetin ve Napoleon Savaşlarının yarattığı kaosun içine düşmüşken, İngiltere bu yıkımın dışında kaldı. ‘Devrimci’ bir İmparatorun önderliğinde ilerlemekte olan eşitlik, özgürlük ve kardeşlik sloganları aşağı yukarı bir dünyanın fethi projesine dönmüş, Napoleon Trafalgar bozgunundan (1805) sonra İngiltere’nin işgalini erteleyerek işe ilkin Kutsal Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak (1806) başlamış ve Avrupa’nın geri kalan imparatorluklarına karşı dönmüştü. Napoleon Savaşları sonlandığında bütün bir Kıta yerle bir edildi, 3,5 milyon (ya da kimi hesaplamalara göre, 6,5 milyon) asker ve sivil yaşamını yitirdi. Kıta Avrupası kendi iç despotizmi ile hesaplaşmayı sürdürüyordu.

Yararcı ‘etik’ kuramlarının yararı:
Revealed: Industrial Revolution was powered by child slaves

Huge factory expansion would not have been possible without exploitation of the young

Child labour was the crucial ingredient which allowed Britain's Industrial Revolution to succeed, new research by a leading economic historian has concluded. After carrying out one of the most detailed statistical analyses of the period, Oxford's Professor Jane Humphries found that child labour was much more common and economically important than previously realised. Her estimates suggest that, by the early 19th century, England had more than a million child workers (including around 350,000 seven- to 10-year-olds) – accounting for 15 per cent of the total labour force. The work is likely to transform the academic world's understanding of that crucial period of British history which was the launch-pad of the nation's economic and imperial power. (LINK)



“Önde gelen bir ekonomistin bir araştırmanın vargısına göre, çocuk emeği İngiltere’nin İşleyim Devriminin başarılı olmasını sağlayan belirleyici bileşen idi. :: Child labour was the crucial ingredient which allowed Britain's Industrial Revolution to succeed, new research by a leading economic historian has concluded.”

 

Teknolojik devrim Avrupa’da yer almakta ve ivmelenmekte olan çok daha kapsamlı bir dönüşümün, aile yapısından toplum ve devlet yapısına, felsefeden, bilimlerden güzel sanatlara, duyunç özgürlüğüne bütünsel bir kültürel değişimin yalnızca bir bileşenidir. Avrupa bu total dönüşüm sürecinde yalnızca geleneksel teknolojisini devirmekle kalmadı, ama bütün bir toplumsal ve politik yapısını değiştirmeye başladı. Politik eşitlik ve özgürlük tüzel kişinin, özgür bireyin, yurttaşlık bilincinin ortaya çıkmasını ve bütün bir insan potansiyelinin etkinleşmeye başlamasını getirirken, feodal ve despotik boşinanç kültürü çözülme ve ortadan kalkma sürecine girdi. Eskinin alışkanlıklarını taşımayı sürdürse de, yerküre üzerinde aşamalı olarak yenileşmekte olan bir insanlık dilimi aile, toplum ve devlet yapılarını daha ussal biçimlere doğru dönüştürmeye başladı. İnsan olarak insanın özgür olduğu ve tüm insanların eşit olduğu bilinci ilk kez Avrupa’da, daha tam olarak Kuzey Avrupa’da milyonların kafasına girmeye ve yeni yaşam biçimini belirlemeye başladı. Bu ussal bilincin evrenselleşmesi modernleşme süreci dediğimiz ve eski kültür ile bütünsel bir çarpışmayı içeren ve bugün de sürmekte olan bir dönüşümler süreklisinin tetikleyicisi olarak görünür. Tüm bu devrimler ve dönüşümler için öncül insan usunun özgürleşmesi, duyunç özgürlüğünün ve özgür istencin bilincinin kazanılmasıdır. Bu bilincin düşünce özürlü düşünürlerin sandığı gibi bir causa sui rolünü üstlenecek materyal etmenlerin yaratacağı materyal bir nesne olması pek olası görünmez.

Modern teknolojinin doğuşu başlangıçta özellikle mekanik biliminin hızlı gelişimine bağlı olarak bir makine devrimi karakterini taşır. İşleyim tarzlarının değişmesini ya da devrilmesini ilgilendirdiği düzeye dek, büyüyen ekonomi ile karakterize edilen teknolojik devrim “tarım ekonomisinden işleyim ekonomisine geçiş” denilen şeyi değil, büyümeyen bir geçim ekonomisinden kopuşu ve tarımı da kapsamak üzere tüm kesimlerde pazar uğruna üretime geçişi anlatır. Gerçekte, nüfusların büyümesi ile olmaktan çok genel olarak insan gereksiniminin büyümeye başlaması ile koşulludur.

Modern ekonominin büyüme ekonomisi olması işleyim devriminin yanısıra özel mülkiyetin ilk kez evrensel ölçekte doğuşu, kentlerin ve pazar ekonomisinin gelişmesi, bilimsel öğretimin gelişimi ve yaygınlaşması, yasa egemenliğinin yerleşmesi, kısaca modern Yurttaş Toplumunun gelişimi ile birlikte gider. Süreçte politik eşitsizlikler, loncalar, iç gümrükler, genel olarak feodal ve aristokratik kültüre özgü usdışı ayrıcalık ve eşitsizlikler ortadan kalktı, bütün bir toplum yasa egemenliği temelinde ussal bir pazar karakterini kazandı. Modern yurttaş toplumunu karakterize eden şey sınıfsal, etnik, eşeysel, dinsel ayrımların silinmesi ile insan olarak insanın yasa önünde eşitliğinin tanınmasıdır. Dünyanın geri kalanı değişmeyen, gelişmeyen, büyümeyen toplumsal ve politik yapılar içinde yerinde saymayı sürdürürken, Avrupa aşamalı olarak bir şiddet, zorbalık, boşinanç kültürünü ortadan kaldırma sürecine girdi.



20'inci yüzyıl başlarında Pennsylvania’da kömür madenlerinden çalıştırılan çocuk işçiler. (LİNK: The History Place)

Teknolojik devrim aynı zamanda İngiltere’nin etik gelişmişlik düzeyinin sergilenmesini ve zamanla insan haklarına daha uygun yasaların çıkarılmasını sağladı. Fabrikalarda ve madenlerde çocuk emeğinin kullanılması işleyim devriminin, özellikle Victorian İngiltere’nin moral geriliğini gün ışığına çıkaran etmen oldu. Charles Dickens’ın (1812-1870) kendisi borç hapsinde olan ailesini kurtarabilmek için 12 yaşında okulunu bırakarak bir boya fabrikasında çalıştı. İşleyim Devrimi sırasında 4 yaşındaki çocuklar bile çalıştırılırken, 5 yaşında kömür madenlerinde çalışmaya başlayan ve birçoğu için günlük çalışma süresi 16 saat olan çocukların yaşam süresi genellikle 25 yılın ötesine geçmiyordu.




İngiltere'de bedensel küçüklüklerinden ötürü dar maden ocaklarında çalıştırılan çocuklar. (Ayrıntılı bilgi ve resimler için Link: The Victorian Web)

İngiltere’de her zaman hırs duyuncun önünde gider. Bu acımasızlık İngiltere’ye özgüdür ve bir benzeri Nazi toplama ve çalışma kamplarında ya da Sovyet toplama ve çalışma kamplarında bile görülmedi. 1840'larda Londra'daki çocukların yalnızca %20'si okula gidiyor, geri kalanlar çalışıyor ve 25 yaşında ölüyorlardı. Belli bölgelerde 4 yaşının üzerinde olup da boş duran insan bulmak olanaksızdı. Çocuklar çalışmadıkça ailelerin geçinmesi olanaklı değildi ve çocukların pek çoğu için günlük çalışma süresi 16 saat idi. İngiliz Kraliyeti, İngiliz Parlamentosu, Anglikan Kilisesi ve İngiliz İşleyim Devrimi böyle moral temeller üzerinde yükseldi. Bir etik karakter ve moral gelişim sıralamasında dönemin İngilteresi ile yarışabilecek bir başka ülke bulmak güçtür.

 

Ludwig von Mises:

“It is a distortion of facts to say that the factories carried off the housewives from the nurseries and the kitchen and the children from their play. These women had nothing to cook with and to feed their children. These children were destitute and starving. Their only refuge was the factory. It saved them, in the strict sense of the term, from death by starvation.”


“The huge increase in productivity made possible by using machines can be shown in the amount of raw cotton Britain imported in 1760 and 1850. In 1760 the British imported a bit over 1000 tons; in 1850 the number had risen to over 222,000 tons.”

Victorian Dönem (1837-1901)

  • İngiltere'nin nüfusu 16,8 milyondan 1901'de 30,5 milyona yükseldi.
  • Kırım Savaşı dışında,
  • Reform Act 1832. Yasa İngiltere'nin seçim dizgesini önemli ölçüde iyileştirdi. Yasa seçmenlerin sayısını 500.000'den 800.000'e yükseltti (tüm yetişkin erkeklerin beşte biri).
  • Anglikan Kilisesinin uyuşumcu-olmayan (nonconformist) üyelerinin etkisi altında yüksek moral ölçünlere doğru bir yönelim başladı.
  • İngiltere'nin denizlerdeki üstünlüğü ekonomik gelişim ile ve göreli olarak yüksek eğitimli bir nüfus ile birleşince özellikle Asya ve Afrika'da olmak üzere emperyalist yayılmaya ve sonuçta tarihteki en geniş imparatorluğun kuruluşuna götürdü.
  • İç politikada liberal eğilimler ağırlık kazandı; tekstil ve makine üretimi nüfusun bir kesimi için yaşam koşullarında yükselme sağladı.

 


İngiltere'de teknolojik ilerleme etik geriliğin boyutlarını ortaya serdi. Gerçekte, İngiltere'de teknolojik ilerlemenin etik gerilik temelinde olanaklı olduğunu gösterdi. Bir ulus duygusu bu eşitsizlik ile bağdaşmaz, çünkü ulus duygusu türe duygusu ile birdir. Bir devlet istenci bu türesizlik ile bağdaşmaz, çünkü devlet istenci evrensel insan haklarının anlatımıdır. İngiltere ne ulus ne de modern bir devlet idi. Kentlere gelen kırsal nüfus kaçınılmaz bir sefaletin içine düştü ve 18'inci yüzyıldan 20'nci yüzyıla dek çocuklar, kadınlar ve erkekler işleyim devriminin bedelini yaşamları ile ödediler.



Kültür henüz etik normlardan ve insan haklarının ve değerinin bilincinden yoksun bir hırs kültürü idi. Durumları iyi olan Victorianlar yoksulların dayanılmaz durumundan habersiz değildiler. İngilizler etik-dışı her sorun durumunda yaptıkları gibi bu durumda da büyük yalanlara sarıldılar. Tıpkı Magna Charta'nın dünyaya demokrasiyi ve insan haklarını öğrettiği kibri içinde olmaları gibi, tıpkı VIII'inci Henry'nin bir Reformasyon önderi olduğunu düşünmeleri gibi, Victorian İngiltere'nin de dünyaya modern toplumun modelini sunduğuna inanmaya başladılar. Bir kültür barbar olabilir. Ama barbarlığı uygarlık ile karıştırıyorsa, tekstil tezgahlarını ve buhar makinesini uygarlık ile bir görüyorsa, bir kat daha barbardır.



İkinci Teknolojik Devrim ya da İkinci İşleyim Devrimi denilen şey on dokuzuncu yüzyılın son üçte birinden yirminci yüzyılın başlarına dek yer alan hızlı işleyimcileşme dönemidir (1870-1914) ve gerçekte birincisinin sürmesinden başka birşey değildir. ‘İki’ devrim ayrımı araya giren kısa bir yavaşlama dönemine bağlıdır ve bir eşölçümsüzlüğü ya da paradigmatik kopukluğu anlatmaz. İkinci işleyimsel gelişim dönemi başlıca İngiltere, Almanya, ABD, Hollanda, Fransa ve Japonya’da belirgindir ve büyük ölçek demiryolu yapımı ve demir ve çelik üretimi ile, makinelerin yaygın kullanımının başlaması ile, telgraf ve petrol kullanımı ve elektrik kullanımının yayılmaya başlaması ve kimyasal işleyimin doğuşu ile tanımlanır. Bu yeni dönemin isim babası olan Georges Friedmann 1960’larda görülen hızlı ekonomik ve bilimsel gelişme ile otomasyon ve atom enerjisi temelinde bir üçüncü işleyim devriminin ayırdedilebileceğini düşünür.



İngiltere'de kömür madencileri olarak çalıştırılan çocuklar. Gravürler 19. yüzyılda 'Le Magasin pittoresque'de yayımlandı. (Link)

Batının gelişimini teknolojik devrime bağlayan kuramlar teknolojinin Batıda yer almakta olan demokratikleşmeyi açıklayamayacağını gözden kaçırır. Teknolojik devrim dolaysız bir nedensellik etmeni değil, ama kendisi bir dizi kültürel bileşen ile etkileşim içinde gelişen bir süreçtir. Kimi düşünürler işleyim devriminin kökenlerini buhar makinesinin icadında bulurken, kimi değerli tarihçiler onu daha da gerilere, erken orta çağlara dek götürür ve guguklu saatin icadına ya da kilise çanlarının düzenli çalışına dayandırırlar. Ama bu tür etmenler modern teknolojinin başlangıç adaylığı için ne denli uygun ve sevimli görünseler de, hiç biri bir causa sui değildir. Benzer düşünce çizgisinde ilerleyerek teknolojinin özünü olmadığı yerlerde arayan daha başka düşünürler (örneğin Heidegger ve Marcuse gibi) teknolojinin özerk olduğunu, nedeninin kendi kendisinde yattığını düşünmüşlerdir. Özgürlük bilincinden yoksun olmaları (çünkü her ikisi de ideolojik despotizmin çok kararlı destekleyicileri idi) niçin böyle düşündüklerini açıklayabilir. Açıktır ki banalitenin düşünürleri özgürlüğü insanın özü olarak görmüyor, böylece onu aşağı yukarı fetişistik bir anlam yükledikleri teknolojinin elindeki bir oyuncak olarak görüyorlardı.

İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017 | aziz@ideayayinevi.com