Davos’ta Kültürel Çoğulculuk

idea yayınevi site haritası 
 



Küreselleşme ve yerellik
Kültür ‘kültürel-çoğulculuk’ olmaksızın da bir çoğulculuktur.


Yerellik temelinde küresellik

Kültürel türlülük yerel insanın uygunluk, uyuşum ve uyuşukluk karakterinin anlatımı olan tikelliklerin bir türlülüğüdür. Yerel kültür insana ereksel gelişimini durduran katılaşmış bir biçim verir, onu aptallaştırır, ona gerçek karakterine doğru gelişimi yasaklar. Yerel insan — ya da kültür tarafından belirlenen donuk, bilgisiz ve yamuk karakter — kültürel geriliği içinde pıhtılaşmıştır. Davos'ta az çok bu tür bir kültürel çoğulculuk ortamında buluşan "küresel elit" orada etik olmaksızın küreselleşme üzerine, dünyanın durumunun iyileştirilmesi üzerine kafa yorar.

Tikel olan evrensele erişemediği için geri, ve geri olduğu için değersizdir. Yerel kültürler kendilerini birbirlerine karşı tanımlarlar ve biri başkalarının olmadığı herşeydir. Doğallıkla birbirlerinde karşılıklı olumsuzlamalarını bulurlar. Bu nedenle varoluşlarının biricik olanağı gizil gözdağını gizleyen hoşgörüdür. Bir yandan tarihsel gelişim süreçlerinin türlülüğü ve öte yandan böyle gelişimlerin şu ya da bu aşamasında olmaları küresel bir kültürel çoğulculuk tablosu yaratır. Bu tablo estetik, moral ve etik bir sefillikler-çoğulculuğudur.

Kültürel türlülüğün realitesinde en önemsiz, en değersiz, giderek en usdışı şeyler bile kültürleri ve insan kimliklerini belirlemede birincil etmenler olurlar. Kimi kültürlerde belirleyici öğe kutsal inektir, başkasında papalık; kimilerinde etnik kimlik, başkalarında eskilik.

Tüm kültürler oluş sürecinde ve öyleyse eksik, geçici, değersizdir. Bu süreç mağara devri kültüründen nüfusun %1'inin kültürüne dek engin bir kabilesel, etnik, sınıfsal, ulusal, kısaca tarihsel bir türlülük tablosu sergiler. Tarih kültürel çoğulculuğun oyun alanıdır. Bir kültürler arenasıdır ki sürdürdüğü eşitsizlikler, türesizlikler, boşinançlar, şiddet ve savaşlar ile insanın neleri terk etmesi gerektiğini gösterir.

Kültürel çoğulculuk değişimi yadsıyan tutucu karakteri ile barış, erinç ve dinginlik demektir; ama herşeyden çok hoşgörü demektir. Ama kültürel çoğulculuk başka şeyler de demektir. En tiksinti verici şeyleri hoşgörü ile karşılamak demektir, çünkü başkalarının aynı nitelikteki hoşgörüsü ancak hoşgörü ile kazanılır. Hoşgörü en temelde yatan düşmanlıkları ve nefretleri de örtmek demektir. Ve bu aynı hoşgörü despotizme hoşgörüye, insan haklarının çiğnenmesine hoşgörüye, yasa egemenliğinin çiğnenmesine hoşgörüye dek varır.

Hoşgörü tini Davos'ta saçmalığın doruğuna ulaşır. Orada despotizme hoşgörü, insan haklarının çiğnenmesine hoşgörü, hırsızlık ve yolsuzluklara hoşgörü egemendir. Bu hoşgörü tini içinde, dünyanın sorunlarının nasıl çözülemeyeceği irdelenir.

‘Evrensel’ salt ortak olanı, salt birbirine benzeyenlerin birlikteliğini anlatmaz. 'Evrensel' kavramı anlattığı ölçüde gerçek olanı, ideal olanı, tikelin ona öykünmesi gereken İdeayı anlatır. Ve özgürlük sürecinde ereksel olan, ideal olan evrensel insan hakları, duyunç özgürlüğü ve yasa egemenliğidir. Davos tini etiğin tözü olan bu ölçütleri çiğner.



Kültür oluşumu:
“Maymun gör,
maymun yap.”

Deneyciler bir kafes ile, dışsal olarak dayatılan sınırlayıcı bir yapı ile başladılar. Kafes içindeki bir ipun ucuna bir muz astılar ve altına merdiven koydular. Sonra kafesin içine beş maymun getirdiler. Çok geçmeden maymunlardan biri muza uzanmak için merdivenlere tırmanmaya başladı. Maymun merdivenlere dokunur dokunmaz deneyciler tüm öteki maymunların üstüne çok soğuk su püskürttüler. Bir başka maymun muzu alma girişiminde bulununca, öteki maymunların üstüne bir kez daha soğuk su püskürttüler. Bir süre sonra maymunlar gruplarından hiç birinin muza doğru gitmesine izin vermez oldular.

     
‘Muza uzanma’ya karşı kültürel yasağın yerleşmesinden sonra, deneyciler soğuk suyu bir yana bıraktılar. İlk maymunlardan birini kafesten çıkararak yerine yeni birini getirdiler. Muzu gören yeni maymun ona doğru yöneldi. Şaşkınlık ve dehşet içinde, tüm öteki maymunların saldırısına uğradığını gördü. Bir başka girişimden ve saldırıdan sonra yeni maymun ne zaman merdivenlere tırmanmaya ve muzu almaya çalışacak olsa saldırıya uğrayacağını öğrendi ve muza yaklaşmaya son verdi. Kafesin ‘muza yaklaşma’ kültürüne alıştırılmış ve asimile edilmişti.

Bundan sonra deneyciler ilk beş maymundan birini daha çıkararak yerine yeni birini geçirdiler. İkinci yeni maymun merdivenlere gitti ve tahmin edileceği gibi saldırıya uğradı. Birinci yeni maymun bu cezalandırma eylemine coşku içinde katıldı! Benzer olarak, başlangıçtakilerden bir üçüncü maymun yeni biri ile değiştirildi, ve sonra bir dördüncü, ve sonra bir beşinci ile. Yeni maymun merdivenlere ilerlediği her keresinde öteki maymunların saldırısına uğradı. Onu döven maymunların çoğunun niçin kendilerinin merdivenlere çıkmalarına izin verilmediği ya da niçin en yeni maymunu dövmeye katıldıkları konusunda hiçbir fikirleri yoktu. Başlangıçtaki tüm maymunlar değiştirildikten sonra, geri kalan maymunlardan hiç biri soğuk su ile ıslatılmamıştı. Buna karşın, maymunlardan hiç biri muza uzanmak için merdivenlere bir daha yaklaşmadı. Niçin yaklaşmadı? Çünkü, bildikleri kadarıyla, ‘buralarda işler her zaman böyle yürümüştür.’



Küreselleşme üst kültüre benzeşme değildir

Küreselleşme bir gündelik yaşam sorunu, aynı metaları, aynı düşünceleri, aynı alışkanlıkları paylaşmaktan oluşan dışsal bir benzeşme sorunu, geri kültürlerin ileri kültürlere öykünmesi değildir. Kültürel küreselleşme kültürel geriliklerin birbirleri ile kucaklaşmalarını değil, kültürlerin idealleşmesini ister.

Kültürel türdeşleşme yüksek kültüre assimilasyon ya da benzeşme yoluyla elde edilebilecek bir durumu da düşündürebilir. Ama küreselleşmenin karakteristiği ideal terimlerde özdeşleşmedir — evrensel insan haklarında, eksiksiz duyunç özgülüğünde ve gerçek etik belirlenimlerde (Aile, Toplum ve Devlet).




Davos’ta ‘küreselleşme’ ve Davos ‘etiği’

Küreselleşmenin ereği bir "Davos Man" yaratmak değildir. Mr. Huntington, olgulardan vargılar çıkaran bir politika bilimcisi olarak, küreselleşmeyi bir elitizm sorunu olarak görür ve ‘küresel insanın’ Davos'ta yetiştiğini düşünür. Bu seçkinler uluslararası finans, basın ve diplomasi dünyasını yönettiklerine, bireycilik, pazar ekonomisi ve kendilerine özgü bir demokrasi anlayışı ile insanlığın yeni efendileri olduklarına inanırlar. Gerçekte, sık sık kendilerini bile yönetemezler.

Olumsuz terimlerde tanımlandığında, küreselleşme "ulusal bağlılık için çok az gereksinim" duymak, "ulusal sınırları yitmekte olan engeller olarak" ve "ulusal hükümetleri geçmişten kalıntılar olarak" görmektir. Böyle anlaşıldığında, küreselleşme bütün bir yeryüzünün tek bir pazar olması demektir. Ama böyle bir evrensel pazar bir evrensel etik gerektirir ve evrensel insan haklarının evrensel olarak tanınması, duyunç özgürlüğünün evrensel olarak kazanılması ve yasa egemenliğinin evrensel olarak kurulması olmaksızın ekonomi evrenselleşemez. Etiğin ve ekonominin her ikisinin de evrensellik istemesi her ikisinin de toplumun belirlenimleri olmasına bağlıdır. Toplum en tam bireyi gerektirir, ve ekonomi en düzgün insan karakterini, gerçek etik karakterini gerektirir.

"Davos Man" için henüz modern toplum kavramı, gerçek politik eşitlik kavramı, evrensel insan hakları kavramı, insanın eksiksizleşebilirliği kavramı yoktur. Etik insanın güvenilir bir varlık olduğunu, özsel olarak ussal olduğunu varsayar. Davos tininin belirleyici yanlarından biri güvensizlik, kapalılık ve ikiyüzlülüktür.

Davos seçkinleri insanlığı bir tür kast dizgesi içinde görmeyi sürdürürler, ve onlar için dünyanın geri kalanı bir bakıma ayrı bir insanlık türü olarak kalır. Bu elit sınıfın üyeleri kendi yerel kültürleri içinde birbirleri ile bütünüyle tanışıktır, tümü de üst sınıftan olduklarını kabul eder ve kendi ülkelerinin daha az incelmiş insanlarına göreli bir yükseklikten bakarlar. Bu yeni aristokratik hordanın bilincinde politik eşitsizlik, demokrasinin hamlığı işlerin normal ve sürekli durumudur. Bu bilinçte küreselleşme yalnızca yerelleşmenin bir başka adıdır.




WORLD ECONOMIC FORUM dünyanın durumunun iyileştirilmesine adanmıştır.


Tüm dünyadan gelen politik önderler, yatırım bankerleri ve şirket yöneticileri ve daha başka seçkinler birarada geçirdikleri beş gün boyunca “Shared Norms for the New Reality” üzerine konuşurlar. Despotlar ve demokratlar, hırsızlar ve dürüstler, gangsterler ve sanatçılar aralarındaki ayrımları bir yana atar, en küçük ortak karakterde buluşur, ve dünya için neyin iyi olduğu üzerine hiç de iyi olmayan kafalarını yorarlar. Beyinleri dünyanın güncel kültürünü yaratan ve onun tarafından şekillendirilen beyinlerdir. Probleme çözümü kaçırırlar çünkü problemi oluşturan, problem olan şeyin yarısı kendileridir. İkinci yarı henüz aptalların ve çaresizlerin başka bir cinsini oluşturan %99'dur.

Elitler arasında dürüstlük aşağı yukarı hiç bulunmayan bir nesnedir, çünkü elitizm kavramı doğrudan doğruya etik-dışıdır. Seçkin gerçek 'kendisi' olmayan insandır, çünkü seçilmiştir. Kendisini, benlik duygusunu "başkalarında," seçkin olmayanlarda bulur. Elitizmin modern eşitlik ilkesini anlamamasının biricik nedeni elitizm olmasıdır. Elit insan güç, ün ve para etmenleri ile geleneksel, giderek eşeysel bir üstünlük duygusu içinde varolur. Ama üstünlüğünü aşağıda olanlardan ödünç alır.




Seçkin bir ikiyüzlülük çevresi


Tıpkı yamukların kendileri gibi yamuklardan oluşan bir çevreye mahkum olmaları gibi, elit de kendisi gibi etik-dışı materyal kimlikler arasına sıkışır. Dostluğun temeli dürüstlük ve güvendir. Ama elitizm etiğin bittiği ve yalanın başladığı yerdir. Ve yalan "Davos Man"in kendini dünyanın iyileştirilmesine bağlamış olmasıdır. Hiç kuşkusuz birey dünyanın iyileştirilmesi uğruna çaba göstermeyi isteyebilir ve bunu yapabilir. Ve tarihte giderek halklarının iyiliği ve gönenci uğruna çabalamış sayısız aydın despotun örneği vardır. Ve despotun insan değerini anlamayan aptal bir dürüst olması olanaklıdır. Ama Davos insanı, hiç olmazsa eğer böyle birşeyin ortalaması alınabilirse, etik-dışı ile oyun oynamaktadır.

Aralarında çok sayıda politikacı da vardır, ama bunlar evrensel insan haklarını, yasa egemenliğini ve demokrasiyi ciddiye almayan ve küreselliğin özsel belirlenimleri olarak görmeyen yalancı politikacılardır.




Huntington’ın düşlemsel çözümlemesi


The World Economic Forum (WEF) is a Swiss nonprofit foundation, based in Cologny, Geneva. Recognized by the Swiss authorities as an international body, its mission is cited as "committed to improving the state of the world by engaging business, political, academic, and other leaders of society to shape global, regional, and industry agendas".

Davos men supposedly see their identity as a matter of personal choice, not an accident of birth. According to political scientist Samuel P. Huntington, who is credited with inventing the phrase "Davos Man", they are people who "have little need for national loyalty, view national boundaries as obstacles that thankfully are vanishing, and see national governments as residues from the past whose only useful function is to facilitate the élite's global operations". In his 2004 article "Dead Souls: The Denationalization of the American Elite", Huntington argues that this international perspective is a minority elitist position not shared by the nationalist majority of the people.

 

 


 
İnsanlığın yazgısı hakkında yorulan kafalar



The meeting brings together some 2,500 top business leaders, international political leaders, economists, and journalists for up to four days to discuss the most pressing issues facing the world.







The forum was founded in 1971 by Klaus Schwab, a German-born business professor at the University of Geneva. First named the "European Management Forum", it changed its name to the World Economic Forum in 1987.
Etik Problemler:
Elitizm ve Popülizm

Davos Forumu kendini Dünyanın Durumunu ‘iyileştirmeye’ adamıştır.

"Davos Man" biraz can sıkıcı bir karakterdir, çünkü elitizmin despotizmi reddetme gibi bir sorunu yoktur. Tersine, Davos'un kendisi bir tür elitist "güç" gösterisidir ve bu güç öyle bir güçtür ki, silahın namlusundan çıkıp gelmese de, kendini dünyanın geri kalanının güçsüzlüğü karşısında tanımlar. Ve öyle bir elitizmdir ki, kendini dünyanın sefilliği, aptallığı, açlığı ve yoksulluğu ile karşıtlık içinde belirler.

Popülizm elitizm ile karşıtlık içinde durur, ama popülizm de benzer olarak evrensel insan hakları ile, duyunç özgürlüğü ile ve yasa egemenliği ile geçimsizdir. Halkın etnik, dinsel, ırksal tikelciliklerine, haksız çıkar beklentilerine, sözde tarihsel değerlerine, sözde ulusal değerlerine seslenir. Bu türlülük ile, popülizm bir ideoloji değil ama demagojidir ve sol ve sağ yalancı-politikacılar tarafından eşit başarı ile kullanılır.




“It’s a big club and you ain’t in it!”


Salt "ekonomik" bir forum olduğu için, Davos'ta insan hakları, yasa egemenliği, demokrasi gibi etik sorunlar bir yana bırakılır. Yoksa despotlar, yolsuzlar, dolandırıcılar ile nasıl toplantı yapılır? Davos tini yolsuzluk, hırsızlık ve yasasızlık karşısında güçlü bir biçimde nötralliğin sesini yükseltir. Çünkü hırsızlık, yolsuzluk vb. sorunlarını etik düzlemde değil, yalnızca ekonomik düzlemde ele alır. Bu elitist bakış açısından, rüşvetçilik, yolsuzluk vb. etik sorunlar değil ama önemsiz ekonomik sorunlardır. Davos büyük bir klüptür, ama büyüklüğünü belirleyen başlıca ölçüt moronluğunun büyüklüğüdür.




Davos’ta despotizm ve ona bağlı yolsuzluk-hırsızlık kültürü bir yana atılır

Davos tini ekonominin birincilliği görüşü üzerine dayanır. Tarihsel Materyalizmin başka araçlar ile sürdürülmesidir. İnsan ekonomi tarafından yönetilir. Bu kölelik ideolojisidir ve bu nedenle Davos meditasyonlarında demokrasiye, insan haklarına, yasa egemenliğine kesinlikle yer yoktur. Böyle birşey elitlerin hiç olmazsa bir bölümünün kafasını karıştıracak, belki de canlarını sıkacak, yersiz olacaktır.






Xi emerged as a champion of economic globalization, insisting that despite a Western backlash, it still had the power to change people’s lives for the better.
Küreselleşmede ve Özgür Tecimde Despotizmin Önderliği


Çin’in önderleri küreselleşmeyi savunmada kararlıdır, çünkü küreselleşme ile anladıkları şey ekonomik küreselleşmedir. Bunun etik ile ne gibi bir ilgisi olabileceğini hiçbir zaman anlayamazlar, çünkü etik sözcüğünden bile habersizdirler. İdeolojilerinin kısa yaşamları boyunca onlara öğrettiği gibi, herşey ekonomidir. İnsan ekonominin bir eklentisidir.




Köylü etiği ve Köylü devrimi

Mutluluk posterlerinde her zaman gülümseyen Çinli Köylüler sözde devrimlerini yapmak için aralarından ??.000.000 kadarını yok ettiler. Sonra yaptıkları saçmalığı geri aldılar, emperyalizm dedikleri herşeye kucak açtılar, ve bu kez mutluluktan ölmeye başladılar. Şimdi Batının kapitali ile, Batının teknolojisi ile, ve Doğunun despotizmi ile, küreselleşme sürecinde önderlik taslamaktadırlar. Haklı olarak, çünkü küreselleşme ile düşünebildikleri tek şey alış-veriş eylemidir. Kültür devriminden ve Kızıl Kitaptan sonra, yeni ikonlar alış-veriş merkezleri ve Ekonomik Kitaptır. Varoluş üretmek ve tüketmektir, ve onda özgür düşünceye, güzel sanata ve politik onur ve öz-saygı duygusuna gerek yoktur.

Çin’de egemen olan adlardır, yasa değil. Bir milyarlık bir kitleye birinin kaprislerinin egemen olması, birinin keyfi kararlarının on milyonların yaşamını yok edecek sonuçlar getirmesi, bunlar ancak kitlelerin böyle önderlere tapınması koşulu ile olanaklıdır. Çin bu tapınma kültürü altında Batı teknolojisini ve kapitalini kölece uygulayarak ekonomik sıçrama yapmakta, ve sonra Çin’in diktatörleri dünyanın ekonomik efendileri olma hakkını ileri sürmektedir.









Despotik gülümsemeler


İnsanlar köleliklerini bile sevmeye alışabilirler, diyordu Rousseau. Bunun bir örneğini yirminci yüzyılın ilk yarısında Almanlar verdiler — büyümekte olan demokrasiyi önce Almanya'da yok ederek, sonra dünyanın başka despotları ile el ele vererek yeryüzünün bütününden kaldırmayı isteyerek.

Ama Çinli tarihinde ilk kez gülümsemektedir. Çinli sonradan köleleştirilmiş ve ona sonradan alışmış değildir. Çin tarihi özgür imparator karşısında her zaman köle tininde kalmayı sürdürmüş bir halkın boş tarihidir. Binlerce yıl boyunca içinde varolduğu çamurlu pirinç tarlalarından ilk kez çıkarak kendini kentteki fabrikaların tüketici temposuna teslim etmek bile böyle bir kültür için mutluluk ile eşittir. Ama Çinli de homo sapienstir, ussal bir varlıktır, ve her insan gibi özgür ve eşit doğar. Bir İsveçliden, Finlandiyalıdan, Danimarkalıdan daha az hakka, daha az özgürlüğe ve bir diktatörlüğün çamurlu politikasına yazgılanmış değildir. Ama bu gerçekleri öğrenmesi yepyeni bir devrimi, kendi iç despotizmini devirmesini gerektirir. Aslında moral ve etik gerçekler de tıpkı teknoloji gibi ona sunulmak üzere daha şimdiden hazırdır.

Çinli evrensel insan haklarından, demokrasiden, anlatım özgürlüğünden, kendisi olma özgürlüğünden habersizdir. Henüz bilincinde bu kavramlar bulunmaz. Kendinde özgür bir insan olduğunun, doğruyu ve eğriyi kendi duyuncu ile belirleme hakkının olduğunun, yasalarının kendi özgür ve ussal istenci ile uyum içinde olması gerektiğinin bir bilincinden yoksundur. Bu bilinci ona Devleti yasaklamaktadır.

Despotizmden özgürlüğe keskin geçişin, despotik özeğin yok olmasının ve halkın bütünüyle yasasız ve devletsiz kalmasının sonuçlarını herşeyden önce imparatorluk sonrası Çin’in kendi tarihi gösterir. Bunun için sözde Fransız Devrimi ve Bolşevik Devrim denilen terör eylemlerini tanıması gerekmez. Ama Çin’de Mao henüz bir put olarak kalmayı sürdürmektedir, ve Parti despotik karakteri ile küreselleşmeye "önderlik" etme gibi bir sabuklama içindedir. Dünya Tarihi Çin’in demokratik devrime gereksinimi olduğunu çok iyi bilmektedir. Ama bunun nasıl olacağını görmek için o Tarihin bu eylemi edimsel olarak yerine getirmesi gerekecektir.




Etik-dışı Davos tini için küreselleşme ekonomik bir fenomendir


Xi Jinping bir milyarın üzerinde bir nüfusun diktatörüdür. Komünist Çin'de milyarderlerin sayısı belirsiz, yolsuzlukların boyutları belirsiz, ve zulme uğramış, uğrayan ve uğrayacak insanların sayıları belirsizdir. Bu Çin ekonomik küreselleşmenin en güçlü savunucusudur. Ve bu aynı Çin etik küreselleşmenin en büyük düşmanıdır.

Etik Aile, Toplum ve Devlet yapılarının özgür ve ussal bireylerin istençleri ile uyum içinde olmasını gerektirir. Onlarda birey sevgi, doyum ve güvenlik bulmalıdır — ideal tinselliğini geliştirmenin öncüllerini. Çin'de henüz bu üç kurum da Partinin kararlarından bağışık değildir. Birey bir hiç olduğu için, Partinin bilgeleri Ailenin, Toplumun ve Devletin nasıl olacağını belirlerler. Uyguladıkları bu güç halkın istençsizliğinden doğar. Etiğin, hiç olmazsa modern etiğin özgürlük tarafından belirlendiği düzeye dek, Çin'in etiği nedir?

Country Corruption Index in 2010 Corruption Index in 2015
China 78/168 83/168
Hong Kong 13 17
Pakistan 143 117
India 87 76
Finland 4 2
USA 22 16
Source: Transparency International





A new leadership role for China


Çin Davos ölçütlerine göre pekala önderlik konumunda olabilir, çünkü Çin yalnızca ekonomiden oluşur, başlıca sorunu ekonomiktir, ve etik ile hiçbir ilgisi yoktur. Davos tini de eşit ölçüde ekonomik ve etik-dışıdır.

Before the meeting even started, China was already making headlines: not only was Xi Jinping the first Chinese president to come to Davos, but he was joined by the largest delegation the Asian giant has ever sent.

In an address to participants, Xi emerged as a champion of economic globalization, insisting that despite a Western backlash, it still had the power to change people’s lives for the better.




“Güç silahın namlusundan doğar.”


Çin politikası bir düşlemdir, yalanlar ve yanılsamalar üzerine kuruludur. Çin "politikası" bir politika bile değildir. Sözde "kültür devrimi" yapmış olan, "büyük sıçrama" yapmış olan, kısaca ne yaptığını hiçbir zaman bilmemiş olan bir Parti vardır. Ve kendi varoluşunu hiçbir zaman kendisi belirlememiş bir halk vardır. Mao'nun ve ardıllarının kaprisi ülkedeki her eylemin biricik güdüsü olduğu için, bir Çin istencinden söz etmek olanaksızdır. Bu nedenle Çin politikası ne etiktir, ne de bir "politika"dır. İlk kez Deng Xiaoping altında Çin "mülkiyet" ile tanışmış, ve ahlak olmaksızın, etik olmaksızın "mülkiyet" istencinin eline düşmüştür. Orada yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvetçilikler Çin ölçeğindedir. Çin'in ahlakı her zaman Partinin ahlak dediği şeydir. Böyle dışarıdan hazır verilen ahlak ile belirlenen insanlar kendi duyunçlarına gereksinim duymazlar. Ve duyunç onlarda salt kendinde bir yeti olmanın ötesine geçemez. Büyüyemez. Eğer duyunç gelişimi için özgürlük gerekiyorsa, Çin bir milyarlık duyunç yoksunu bir kitledir.

AMENDMENTS TO THE CONSTITUTIION OF THE PEOPLE'S REPUBLIC OF CHINA

(Adopted at the First Session of the Seventh National People's Congress on April 12, 1988)

1. Article 11 of the Constitution shall include a new paragraph, which reads: "The state permits the private sector of the economy to exist and develop within the limits prescribed by law. The private sector of the economy is a complement to the socialist public economy. The state protects the lawful rights and interests of the private sector of the economy, and exercises guidance, supervision and control over the private sector of the economy."




Komünist Parti ve özel mülkiyet


Deng Xiaoping Marxizm-Leninizm-Maoizm düşüncesini terk etmemiş, onu Çin'in varolan toplumsal-ekonomik koşullarına uyarlamıştır. Deng Çin'de özel mülkiyet özgürlüğünü getirmiş, ve bunu ideolojisinden sapmadan yapmıştır. Bu yönteme pragmatizm denir, ve pragmatizm ilkeye değil, sonuçlara bakar. Deng'e göre, "Fare yakaladığı sürece bir kedinin siyah mı yoksa beyaz mı olduğunun önemi yoktur." Bu yararcı etiktir ve İngiliz görgücülerinden çok çok önce taş devrinde geliştirilmiştir. Deng, kölesi olduğu ideoloji ile uyum içinde, üretici güçleri geliştirmenin önemini anladı; ve bu ilkeye bu işi yapanın kim olduğunun önemli olmadığı koşulunu ekledi. Üretici güçler "emperyalizm" ya da "kapitalizm" ya da "tekelci kapitalizm" ya da "burjuva diktatörlüğü" gibi etiketler ile tanımlanan Batı yurrtaş toplumu tarafından geliştirilmişti. Deng'in pragmatizmi için, hangi kedi tarafından geliştirildiğinin bir önemi yoktur. Önemli olan teknolojiyi ödünç alabilmek, satın alabilmek, ya da çalabilmek, kopya edebilmek, ondan ne olursa olsun herhangi bir yolda yararlanabilmekti. Deng Komünizmin üretici güçleri geliştirmek bir yana, yok etmesinin kaçınılmaz olduğunu anlayacak kadar derin bir düşünürdü. Daha doğrusu bunu kendi yaşamında ve deneyiminde öğrenmişti.

Deng ve arkasından gelen kurtarıcı önderler teknolojinin ona temel olan bilimler üretilmediği sürece daha büyük bir bağımlılık yarattığını, teknolojinin — bu ister misil teknolojisi isterse nükleer teknoloji olsun— hemen yarın eskidiğini bilmiyordu.

Çin’in etik-öncesi kalması dünyanın gerçek problemi olarak görünür, çünkü Çin’in egemenleri için "güç silahın namlusundan doğar" görüşü eskimemiş, tersine daha da önem kazanmıştır. Ve mağara insanı bile kendi taş devri teknolojisi ile kardeşlerini öldürmeyi başarıyordu.




While wealth of world's billionaires skyrockets, 1 in 10 people survive on less than $2/day.





Bill Gates: “There will be almost no poor countries left in 20 years time.”
Bill Gates zaman zaman bir elit gibi konuşmanın önüne geçemez.

Davos yıldızlarını yıldız yapan şey yoksul, eşitliksiz, özgürlüksüz bir dünya karşısında parlamalarıdır. Düzgün bir dünyada puslu şekiller olarak görüneceklerdir. Despotizmi algılamamak, evrensel bir yolsuzluk ve eşitsizlik kültürünü algılamamak düşük bir entellektüel niteliği gerektirir. Ya da etik-geriliği. Ve etik gerilik entellektüel gerilik ile birlikte gider. Bu etik-geriliğin varoluşu onu yaratan küresel etik-geriliğin sürdürülebilir olmasına bağlıdır. Popülizm bu çirkin elitizm ile aynı etik gerilik kaynağından beslenir.




‘ETİK’ KAPİTALİZM?
Ne modern ekonomi ‘kapitalist ekonomi’dir, ne de modern toplum ‘kapitalist toplum.’

Kapitalizm kirli bir sözcüktür ve öyle kalmak zorundadır, çünkü kapitalin birincilliğini anlatır—etik üzerinde. Bu nedenle 'etik kapitalizm' anlatımı bir oxymorondur. 'Kapitalist toplum' anlatımı da benzer olarak etik-dışı toplum demektir ve bencilliğin, hırsın, açgözlülüğün vb., insanın tüm alt yetilerinin hak üzerindeki egemenliğini anlatır. Böyle bir ‘toplum’ bir varlık taşıyamaz, aslında ortaya bile çıkamaz, çünkü varolan en kötü toplum bile eğer varsa, eğer kendini besleyebiliyorsa, minimal bir etik biçim taşımak zorundadır.

Ne modern ekonomi kapitalist ekonomidir, ne de modern toplum 'kapitalist toplum.' 'Kapital' ekonomik sürecin bileşenlerinden yalnızca biridir ve birincil olması için hiçbir neden yoktur. Bir istenç anlatımıdır, kendi başına davranan bir fetiş değildir. 'Kapitalist toplum,' 'burjuva toplumu' gibi anlatımlar arkaik bilinçlerde yaşamlarını sürdürmektedir ve despotik ideolojinin artıklarıdırlar. Özsel olan nokta yurttaş toplumunun gerçek etik karakterini kazanması, ön-modern despotik davranış kalıplarını bütünüyle terk etmesi, yasalarını evrensel insan hakları kavramı ile eksiksiz olarak çakıştırmasıdır.

Somebody: “Capitalism is far from perfect; no system is. But capitalism is the best system we have come up with so far, and when combined with a real commitment to ethics, offers society the best opportunity to create wealth and lift people out of poverty.”

Kapital artan mülkiyet, ya da istersek artımlı-mülkiyettir. Ya da anamal doğuran maldır. Herşey mülkiyet olabilir ve mülkiyetin kapital olması ondaki artabilme öğesine bağlıdır. Mülkiyette ussal olan yan bu artı-değer yaratabilme yanıdır. Salt gündelik tüketime ayarlanmış geleneksel üretim ya da geçim üretimi hiçbir büyümeye götürmez ve böyle bir ekonomi "ekonomi" adını bile hak etmez.




İdea Yayınevi Site Haritası | İdea Yayınevi Tüm Yayınlar
© Aziz Yardımlı 2017 | aziz@ideayayinevi.com